Kadın korkularının en karakteristiği, ‘‘Agorafobi’’, yani açık meydanlardan korkma hastalığı...

Daha geniş anlamıyla agorafobi, yalnız kalmaktan, yalnız başına dışarıya çıkmaktan korkmak olarak niteleniyor.

**

Her 10 kadından biri ‘‘Korku Bozukluğu’’ denen rahatsızlığı yaşıyor.
**

Herkes bir şeyden korkuyor. Herkesin, sıradan ve yaşamını kısıtlayıcı niteliği olmayan korkuları var. Kimi ölümden, kimi sevdiklerini kaybetmekten, kimi hasta olmaktan korkuyor, kimi işsiz, evsiz, parasız kalmaktan, kazaya uğramaktan...

Ama bu korkular, insanların hayatını güçleştirmiyor, onları hasta etmiyor. Uzmanlar, bu ‘‘sıradan’’ korkuların doğal olduğunu, bunları herkesin yaşayabileceği söylüyorlar.
**

Oysa bir de ‘‘Korku bozukluğu’’ diye adlandırılan ‘‘ileri derecede korkular’’ var ki toplumda yaklaşık her 25 kişiden birinde görülüyor.

Psikiyatrlar, korku bozukluğunu sıradan korkulardan ayırıyorlar. Ve insanı hasta eden ileri derecedeki bu korkuların, erkeklere oranla kadınlarda çok daha sık ve çok daha fazla görüldüğünü belirtiyorlar.

**

Her 10 kadından biri ‘‘Korku Bozukluğu’’ denen rahatsızlığı yaşıyor.
Hastalık, ‘‘ Koruyucu ortamlarda, bağımlı yetişen’’ ve duygusal yönü ağır basan çevrelerde doğup büyüyen kadınlarda daha çok görülüyor.

Ayrıca, ailenin tek kızı olarak yetişen kadınlarla boşanmış ya da dul kadınlar arasında da yaygın.
**

Kadın korkularının en karakteristiği, ‘‘Agorafobi’’ denen, açık meydanlardan korkma hastalığı...

Daha geniş anlamıyla agorafobi, yalnız kalmaktan, yalnız başına dışarıya çıkmaktan korkmak olarak niteleniyor.

Böylesi kadınlar, yalnız başlarına dışarıya çıkamadıkları gibi, yalnız başlarına, sinemaya, tiyatroya, alışverişe de gidemiyorlar.

**
Agorafobi, çoğunlukla panik nöbetleriyle birlikte ortaya çıkıyor.

Bu bir yerde dışarıya çıkıldığında, panik geçirmekten korkmak. Kişi, örneğin, ‘‘Ya sinemadan çıkamayıp, tıkanıp kalırsam, ya başıma bir şey gelir, orada öylece kalırsam’’ gibi bir saplantının yarattığı panik duygusunu içinden atamaz oluyor.

**
Eşinden yeni boşanmış olan genç kadın, hayatta yalnız kaldığını, çok zayıf, güçsüz ve korumasız olduğunu düşünür. Bu duygulardan ve onların yarattığı baskılardan bir türlü kurtulamaz.

Bir gün, gene aynı duygular içindeyken, arabasıyla otoyolda giderken, Haliç Köprüsü'ne girmeden hemen önceki tünelde, trafik tıkanır. Bu trafik tıkanıklığı, kendisinde birden, ağır bir panik duygusu yaratır. Arabasını yol ortasında bırakıp, bütün gücüyle koşarak, tünelden dışarıya çıkar. Tekrar geri döndüğünde, arabasını oradan dışarı çıkaramaz. Başka bir sürücü arabasını tünelden çıkarır. Bütün bu olaylar nedeniyle, trafik tıkanır, ortalık karışır.
Genç kadın, bütün bu yaşadıklarını doktoruna,

‘‘Bir an trafiğin hiç ilerlemeyeceğini, her şeyin, hatta sanki yukarıdaki mezarların da üstüme yıkılmakta olduğunu hissettim’’ diye açıklar.

**
Kadınlarda sıkça görülen, bir başka çeşit korku da sosyal fobi...

Bu kadınlar da insan içine çıkmaktan, özellikle topluluğa karşı konuşmaktan, mesela fıkra anlatmaktan müthiş korkuyorlar.

Böyle bir durumla karşı karşıya geldiklerinde de elleri titriyor, yüzleri kızarıyor, kekeleyerek konuşuyorlar. Ayrıca, içine düştükleri durumun başkaları tarafından fark edilmesinden çekindikleri için de ikinci bir korkuya daha kapılıyorlar.
**

Kendini kadın olarak benimseme duygusunda bir zayıflık hissedenler ise adetten kesilme korkusu yaşıyor. Bu kadınlar çok genç yaşlarında, ‘‘Ya erkenden adetten kesilirsem, ya çocuk doğuramadan adetten kesilirsem’’ diye düşüne düşüne hastalanıyor.

Tedavi oluncaya ya da çocuk doğuruncaya kadar bu korkularından kurtulamıyorlar.

**
Kadınların en sık karşılaştığı korkuların başında fare, yılan, hamam böceği, örümcek, akrep korkusu geliyor. Bazı kadınlar da kedi köpekten korkuyor. Bu canlılardan korkan kadınlar, ortada bu canlılar yokken herhangi bir korkuyu ya da anormalliği yaşamıyorlar. Ancak ve sadece o canlı ile karşılaştıklarında sorun ortaya çıkıyor ve büyük bir korku meydana geliyor.

**
Yükseklik, kapalı yer, fırtına ve karanlık yer korkuları da kadınlarda sıkça görülüyor. Bazı kadınlar yüksek katlarda oturamıyor, hatta yukarıdan aşağıya bakamıyor. Dar köprülerden yürüyüp, geçemiyor. Kadınların çoğu, kan görmeye de dayanamıyor. Buna tıp dilinde ‘‘Kan görme korkusu’’ deniyor.

Bazı kadınların kan görünce bayılmalarına bu korku neden oluyor. Böyle kadınlar, bu yüzden kan verirken çok zorlanıyorlar. Ya da birinden kan alınırken, görmeye dayanamıyorlar. Bu olayları televizyonda bile izleyemiyorlar.

**
Uzman Doktorlar, korkuların kadınlarda erkeklere oranla daha çok ve yüksek oranda görülmesini, bazı kız çocuklarının doğmalarından itibaren tam bir korunma içinde ve bağımlı yetiştirilmeleriyle açıklıyor. Ayrıca, duygusal toplumlarda ve ataerkil sistemlerde kadınlardaki koruma figürünün yüksekliğine dikkat çekiyor ve şöyle diyorlar:


‘‘Bu bağımlılık duygusu, kadında birine sığınma durumunu yaratıyor. Gerekli savunmayı, bir başkasının kendisi için yapması da ona rahat geliyor.

Böyle yetişen ve yaşayan kadınlarda korkular gelişiyor. Kadının karanlıktan, fareden, yalnızlıktan, geceden korkması bundan kaynaklanıyor. Bir toplulukta, bir anda bir fare göründüğü zaman, büyük bir çığlık bu kültürde yetişmiş kadından geliyor. Korku bozuklukları, kentlerde korumacı kollayıcı ailelerde bağımlı yetiştirilen genç kız ve kadınlarda, kırsal kesimlere oranla daha fazla görülüyor. Çünkü fazla çocuklu köylü, kasabalı ailelerde çocuk fazla kollanamıyor. O da kendi kişiliğini ve savunmasını çok küçük yaşta kazanıp, böyle korkulara fırsat tanımıyor.’’