Suyun tarihteki ve hayatımızdaki önemine bakacak olursak, Doğa tarihinin başlangıcından itibaren yerkürede bulunan su bir anlamda yaşamın kaynağı olarak her zaman aranılan ve tüm canlıların olmazsa olmazlarından biri olmuştur. İlk uygarlıklar, ilk kentler ve ilk yerleşim alanları hep su etrafında şekillenmiştir. İnsanoğlu yerleşim kuracağı yeri istisnalar dışında su kaynaklarına yakın yeri seçmişlerdir. Su kaynaklarına yakın olmayan kentler ise kanallar vasıtasıyla doğanın bu katıksız eserini yerleşim bölgelerine taşıyabilmişlerdir.

Dünyanın bilinen en eski destanı bile su ve su kültürü üzerine kurgulanmıştır.Tarihte Ortadoğu mitolojilerinin kaynağını oluşturan ve Ortadoğu coğrafyasına hayat veren Fırat, Dicle ve Nil nehirleri günümüzde bile ekonomik, siyasi ve diplomatik görüşlerin tartışma kaynağı olma özelliğini devam ettirmektedir. Dili, kokusu ve tadı ile doğanın evrensel dili olan su üç semavi dininde kutsal kitaplarında da çok sık karşımıza çıkmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de su ile ilgili bir çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Mülk Suresi 30, Muminun Suresi 18, Vakıa Suresi 68-69, Bakara Suresi 22-60, En'am Suresi 99, A'raf Suresi 57-160, Nahl Suresi 10-65, Furkan Suresi 48, Rum Suresi 24, Zumer 21 ve Hicr Suresi 22 ayetlerinde su ile ilgili konular anlatılmaktadır.

Biz, rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz onu (yeterli) suyu depolayamazdınız.” (Hicr Suresi 22)

Hz. Peygamber, "Üç şey vardır ki bunlar asla yasaklanamaz: Su, ot ve ateş" buyurmuştur. Bu yasaklanamayan üç unsurun Müslümanların ortak malı olduğu bildirilmiştir. (İbni Mâce, Ruhûn:16; Ebû Davûd, Buyû,60; Ahmed b. Hanbel, V,364)

İmanın yarısı olarak belirtilen temizliğin ana maddesi olan su temiz olarak yaratılmıştır. Rengini kokusunu ve tadını değiştirmedikçe onu hiçbir şey kirletemez diyen Hz. Peygamber  tabiatta bulunan  dere, göl, deniz, yağmur, kar  ve buz sularının temiz olduğunu ifade etmiştir.

Su hayatın en temel gereksinimlerinden biridir. Su, uygarlıkların gelişmesi ve yaşamın devamlılığı için şarttır. İnsanoğlu tarım alanlarının sulanması ve hayvanlarının beslenmesi için sulak alanları tercih ederek yaşamlarına yön vermişlerdir. İnsanoğlu bazen taşkın sularla mücadele ederken, bazen de suyu kontrol altında tutabilmiştir. Ürdün'ün güneyinde Suudi Arabistan sınırında bulunan El Cefr 'de yapılan arkeolojik kazılarda, kurak iklim şartları içerisindeki bölgede hayvancılıkla uğraşan Neolitik köy halkının yaptığı  ''V'' şeklinde duvarlara sahip olan yapılar ortaya çıkarılmıştır. Bu yapıya baraj demek doğru olmasa da ilk su tutma amaçlı yapı olarak bilinmektedir.

Gaziantep'te Su Kültürü  ve Yapıları

Gaziantep'in eski adı Ayıntap olarak bilinmekle beraber,  ''Ayın'' Pınar,kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir. Şehre suyun bolluğundan dolayı bu adın verildiği rivayet edilmektedir. Gaziantep, tarihi süreç içerisinde bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu medeniyetlerin Gaziantep'i tercih etmelerinin başında su kaynaklarının bolluğu gelmektedir. Günümüzde Gaziantep'in doğal sınırını oluşturan Fırat nehri antik adıyla Euphrates tarih boyunca sanatçılara ilham kaynağı olmuştur. Roma İmparatorluğu'nun doğudaki gelişmiş kentlerinden biri olan Zeugma'nın burada inşa edilmesinin en önemli nedenlerinden biri Fırat nehridir. Nehir manzaralı teraslara inşa edilen konutların tabanları, yine nehirden toplanan çakıl taşlarının kırılması ile taban döşemesi olarak yapılan mozaikler hayranlık vericidir. Zeugma'da kazılarda ele geçen hamam yapısı günümüzdeki hamamlar gibi soğukluk, ılıklık , sıcaklık ve külhan bölümünden oluşmaktadır. Gaziantep'te  özellikler Osmanlı döneminde hemen hemen her mahalleye imkanlar dahilinde çeşmeler yapılmıştır. Bu çeşmeler mahalle içinde bulunan meydanlara yapılmıştır. Gaziantep'te oluşturulan su sitemine livas adı verilen ve evlerin altına yapılan su kanalları ile her eve içme ve kullanma suyu sağlanmıştır. Kesme taşlardan inşa edilen Antep evlerinin bir çoğunun hayatında (avlu) su kuyusu görülür. Gaziantep'in eski kent dokusuna baktığımızda tamamına yayılmış ve birbirleriyle bağlantılı su yolu ağı görülmektedir. Şehir dışındaki su kaynağından kanallar vasıtasıyla şehre su temini yapılarak geniş ve gelişmiş bir su ağı sistemi oluşturulmuştur. Gaziantep'te su yapılarını değerlendirecek olursak  kasteller önemli bir yer tutar. Kasteller yer altında oldukları için turizm yönünden gözden ırak olmuştur. Su ile ilgili birçok ihtiyacın karşılandığı kasteller bu özelliğinden dolayı çok fonksiyonel ve sade bir yapıya sahiptirler. Günümüze kadar sağlam gelen kastellerin başında Pişirici Mescidi ve Kasteli, Şeyh Fethullah Kasteli, İhsan Bey Mescidi ve Kasteli,  İmam-ı Gazali Kasteli, Ahmet Çelebi Kasteli ve  Kozluca Kasteli sayılabilir. Son yıllarda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Daire Başkanlığı ile ÇEKÜL Vakfı'nın girişimleri ile  Gaziantep Su Alt  Yapıları Unesco'nun Geçici Aday Listesi'ne girmeyi başarmıştır. Geçmişte su dağıtım sistemi olarak bilinen kastel ve livaslar Gaziantep'e özgün özelliği ile alternatif turizm açısından farklılık göstermektedir. Gaziantep'teki livaslar Eski çağlarda özellikle İran'da kurak bölgelere su sağlamak için Arapça kanat (ganat), Farsça karez adı verilen yeraltı su sitemi kullanılıyordu. İran Persapolis'te görülen kanat projesi ile sistem dikine açılan pek çok kuyunun yatay bir tünel birbirine bağlanması ile oluşturulmuştur. Bu sistem sayesinde şehirde bolluk ve bereket artmış ve B.İskender'in yıkımına kadar başkentlik yapmıştır.

Gaziantep'te tarihi çarşılar içinde ve cami çevrelerinde duvara yapışık meydanlarda bağımsız olarak  olarak çeşmeler inşa edilerek halkın su ihtiyacını karşılanmıştır. Osmanlı döneminde yapılan bu su yapıları farklı mimari yansıtmaktadır. Evliya Çelebi Gaziantep'te XVII. yüzyılda 70 ' e yakın çeşmenin varlığından bahsetmektedir. Hüseyin Paşa Çeşmesi, Kumandan Çeşmesi, Pazaryeri Çeşmesi, Nuri Bey Çeşmesi, Demirligane Çeşmesi, Arasta Çeşmesi, Osmaniye Çeşmesi günümüze ulaşan çeşmelerden bazılarıdır.

Antep'ten Halep'e Uzanan Bir Su Hikayesi

Antep'ten Halep'e  su göndermek amacıyla yapılmış olan su kanalı Kuveyk Su Yolları veya Halep Arığı olarak bilinmektedir. Gaziantep'in içinden geçtikten sonra, Oğuzeli' ye ulaşmadan önce pek çok pınarla beslenerek daha da büyüyen Sacur suyunun Halep'e ulaştırılması amacıyla şimdiki Keriz köyünün kuzeybatısından başlayıp, Kilis - Gaziantep karayolu üzerindeki Kazıklı köyünün kuzeyinden geçerek önce doğuya, sonra güneye doğru devam edip,  dereye ulaşan arazi arasında tünel şeklindeki iki kanal açılmıştır. Gaziantep'in Oğuzeli İlçesi Yakacık (Zıranba) köyünün Keriz Mezrasının güneybatısında bulunan su yolu insan gücüyle kazılmak suretiyle yapılmıştır. Genişliği 2 m'yi, yüksekliği ise 3 m'yi bulmaktadır. Kuveyk Su Yolu ve Halep Arığı olarak adlandırılan su kanalı tek parça halindeki tünelden değil , uzunlukları 20,30 m. veya bazen daha uzun olan tünellerin açık ve derin aralıklarla birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiştir. Suyun böyle zaman zaman açıktan akması, buharlaşma ve kirlenme açısından mahzurlu ise de, kehrizlerden çıkan molozların dışarı taşınması ve kehrizin tıkanması halinde temizliğinin yapılması açısından gerekli görülmüştür.

Oğuzeli'nin kuzeybatısından başlayıp İkizkuyu köyünden geçerek Kilis'in Kazıklı köyünün doğusundaki bir dereye kavuşan, buradan da Halep'e ulaşan tabi kayalara oyulmuş yaklaşık 25 km uzunluğunda başka bir su kanalı daha vardır. Halk arasında buna Sulu Kehriz denilmektedir. Tarihi kaynaklarda ise Antep Halep arasındaki bu su yollarına Kuveyk Su Yolları denilmektedir. Bu su kanalı yüzyıllar boyunca Halep'in hem içme hem de sulama için kullanılan en temel kaynaklardan birisi olmuştur. 

Antepli meşhur tarihçi, hadisçi ve devlet adamı olan Bedreddin Ayni (1361 - 1451 ) kendi hayat hikayesini anlatırken, atalarından da bahsetmekte ve 731 (1330 ) yılındaki  Kuveyk Su Yolunun yapımı sırasında dedesinin (veya babasının dedesinin) bu inşaatın mali işlerine baktığını ifade etmektedir. Bu su kanalının beşeri yollarla kirlenmemesi için belli aralıklarla görevlilerin bulunduğu söylenmektedir.

İhtimaller üzerine 1330 veya 11. yüzyıl olarak tarihlendirilen su kanalı hazırladığım rehber projesi kapsamında  saha çalışması yaptığım sırada tespit ettiğim bir kaya kütlesi üzerine yazılmış ve silik olarak günümüze kadar ulaşmış beş satırlık bir kitabeye rastladım. Bu yazının okunması ile belki su yolunun gizli kalmış yönleri ve tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşılacaktır.