Marmara Denizi’ndeki müsilaj olayından sonra çevre kirliliği tekrar gündemimize girdi.

Bakalım ne kadar kalacak.

Televizyonlarda Marmara’ya akan Nilüfer Çayı’nın durumu işleniyor; Kokudan yanına yaklaşılmaz durumda…

Üniversite öğrencisi iken o çayda balık tuttuklarını görmüştüm…

Şimdi kurbağa bile yaşamıyormuş.

**

Sadece Marmara değil ki…

Anadolu’nun her köşesinde çevre katliamlarına rastlamak mümkün.

Gaziantep’te yıllardır Sacır Deresi’nin kirliliği dile getirilir.

Her yıl mutlaka birkaç defa duyarız yetkililerden;

Sacır Deresi tertemiz akacak…

Bu defa Sacır’ı temizliyoruz…

10 sene önce Sacır temizlenecekti, hala temizlenmesini bekliyoruz.

Temizleme projeleri, arıtma tesisleri projeleri açıklanıyor duruyor.

**

Halbuki sorunun kaynağı derenin biraz daha yukarılarında; Organize Sanayi Bölgesi…

İhracatta beşinci sıraya yükselmemizi kutlarken, bu üretimin atıklarının ne olduğu çok ilgilendirmiyor bizi.

Her yıl daha çok üretirken, doğal olarak daha da çok atığımız çıkıyor arıtılacak.

O atıklar Sacır’a akıtılmadan çözmek gerekiyor sorunu.

Ama bu fabrikalarımız için ciddi maliyetler demek…

Biz de Sacır’ın kirlenmesinin önüne geçmemiz gerekirken, kirlendikten sonra temizlemeye çalışıyoruz.

**  

Sorumlu sadece fabrikalar da değil tabii…

Bir Kavaklık’taki Alleben Deresi’ne bakın, sonra gidin Çıksorut’taki Alleben’in haline…

Maarif’te atılan çöplerden dolayı, kokusundan yaklaşamıyorsunuz Alleben’e…

İçecek kutuları, sigara paketleri, maskeler, poşetler…

Derenin kenarında sigaramızı tellendirip, izmariti sallıyoruz dereye…

Hasta olmamak için taktığımız maskeleri, hastalık yaysın diye atıyoruz gelişigüzel.

**

Alleben’e kadar yorulmanıza da gerek yok.

Çıkın bulunduğunuz sokağa, çevrenize bir bakın…

Gelişigüzel atılan çöpler, her tarafımızda.

Kurumlar, çöplerin kağıt, cam, metal gibi ayrıştırılarak çöp kutularına atılması konusunda toplumu bilinçlendirmeye çalışıyor.

Biz daha çöp kutusuna atma aşamasına gelememişiz ki, ayrıştırabilelim.

**

Bugün twitter’da Dülük’e girişte 10 TL alınmasına bir isyan paylaşımı vardı.

Dülük’ün Pazartesi günü piknikçilerden sonraki halini ve personelin topladığı çöp yığınlarını görseler, bir daha düşünürlerdi sanırım.

Evet, hava almak için bile para öder hale geldik.

Ama cebimizden çıkan para kadar, avuçlarımızdan koparılan çevre için de aynı duyarlılığı göstermemiz, aynı mücadeleyi Dülük’ü geleceğe taşımak için de vermemiz gerekmiyor mu?

**

Ne yazık ki koca koca işletmelerden, küçük esnafımıza,

Varlıklı insanımızdan, yardıma muhtaç vatandaşımıza,

Çevre bilincinden fersah fersah uzaktayız.

Doğa bunu haykırıyor yüzümüze.

Hatta haykırmıyor, yüzümüze tükürüyor…

**

Keşke biz de o partili belediye, bu partili belediyeden önce,

O işletme, bu işletmeden önce,

 “Ben ne yapabilirim” sorusunu sorabilsek kendimize…

Ve cebimizdeki 10 TL’ye sahip çıktığımızın yarısı kadar da doğaya sahip çıkabilsek…