Ulu önder Atatürk, alıştırmış bir kere…
Ondan sonra hep bir kurtarıcı arar olmuşuz.
Karaoğlan, gelsin destanlar yazsın.
Demirel, “babalık” yapsın, kurtarsın.
Biz ne yapacağız peki?
Arkalarından gideceğiz tabii ki…
**
Yanında yürümek bize uygun bir tavır değil. Hiç de olmadı.
İşimiz gücümüz var bizim.
O, mücadele etsin, biz destek verelim.
Başarılı olursa, bizim de çorbada tuzumuz vardır tabii.
Tek başına yapabilir miydi bunları?
**
Deniz ve Mahir’i de böyle sevdik biz…
Gönülden, ama sessizce.
Hayallerini gerçekleştirebilseler, onların da arkasında yer almaya hazırdık.
Ama olmadı…
Şimdi;
“Abi, Deniz’ler de çok şeylermiş be...”
Neylermiş?
Evet DİKLERMİŞ.
Ölüme giderken bile.
Bizim hiç olamadığımız kadar…
**
Futbol takımlarımızda bile kurtarıcı ararız biz.
Takım oyunu, karakterimize uymaz.
Hagi gelsin, Alex gelsin, vursun gol olsun.
Biz de “Nasıl ezdik” diye keyfini tutalım…
Kahramanımızı omuzlarımıza alıp zafer turları atalım.
**
Sabah radyoda dinlediğim, “Z kuşağı hesabını soracak” yorumundan buralara geldik.
Yeni kurtarıcımız “Z Kuşağı”
Şu apolitik, asosyal, değerlerden uzak olarak nitelendirdiğimiz yeni yetmeler…
Milyonlarca emekli, milyonlarca işçi-memur; aydın, biz beceremedik.
Bir araya gelemedik, hesap soramadık.
Arzuladığımız ülkeyi bizim onlara sunmamız gerekirken, bu mücadeleyi, yeni yetmelerin yapmasını bekliyoruz.
Bizi kurtarmaları için dua ediyoruz.
Yine gönülden ve sessiz bir destek var.
Başarılı olurlarsa sorun yok, biz yetiştirdik onları zaten.
Olmazsa, yeni kurtarıcılara bakacağız…
**
Bizim işimiz var, ailemiz var, sorumluluklarımız var…
Geleceğimizi sağlama almalıyız.
Yedi göbeğimize yetmeli servetimiz.
Özgür, demokratik, çağdaş bir ülke için mücadele mi?
Biz mi?
Biri çıksın, destek veririz.
Kurtarıcıları severiz biz…