Bektaşilik, 13. Yüzyılda Hacı Bektaş Veli tarafından temel ilke ve söylemleri oluşturulmuş Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılmış kültürel, sosyolojik, düşünsel ve tasavvufi bir organizasyondur.
Dayanaklarını Türklerin millî kültürü ile “Ehl-i Beyt”, “On iki İmam”, “Nübüvvet” ve “Velayet” gibi İslami, dini ögelerden alan Bektaşilik, prototip örnekleri Türkistan’da, Horasan’da Hoca Ahmet Yesevi gibi tarihî karizmatik kişiliklerin çevresinde şekillenen “Horasan-Türk tasavvuf geleneği”, “Türk Müslümanlığı” düşün evreninde zeminini bulur. 13. Yüzyılda Anadolu’da güçlü ve etkin bir Türk iskânı yaşanır. Hacı Bektaş Veli ve çevresindeki eren grubu, bir taraftan düşünce ve söylemlerini Anadolu Türkmenlerine ulaştırmaya çalışırken bir taraftan da yaşanan “Anadolu’nun Türkleşme” sürecine birer “halk önderi” sıfatıyla aktif katkıda bulunur. 
13.Yüzyılın başlangıcıyla birlikte, Anadolu’daki feodalleşme süreci, toprak hukuku, tımar dağıtımı, mülk ve vakıf topraklarının pekişmesi vergi ve haraçların yükselmesinde yansımasını bulan bir doruk noktasına erişti. Atlı süvarilerden oluşan askeri organizasyonlarını korumak isteyen Türkmenler bu gelişmeye karşı direnmişlerdi. Ancak bu direniş, gel-gitlerle devam etmiş, lehlerine olan uygulamalar konusunda direnilmemiş, çeşitli kazanımlar elde etmişlerdir. Bu anlamda göçer Türkmenler bir yandan merkezi iktidarların ayrıcalıklarını kabul ederken, diğer yandan sultanlara tabi olmayı pek düşünmemişlerdir. Bu nedenle sık sık Babai benzeri ayaklanmalar gerçekleştirmiş, bunun sonucunda da iktidar yanlısı Mevlevi Sultan Veled’in hışmına uğramış, Sultan Veled, Türkmenlerin kıyılması noktasında sık sık çağrıda bulunmuştur.. 
Kimi araştırmacılar Bektaşiliğin ağır basan yönünün Şiilik olduğunu belirtirken, Ali’nin yüceltilişine, selametin onu ve on iki imamı teslimiyetle sevmek olduğuna dikkat çeker. Ancak araştırmacıların çoğunluğu Bektaşilik anlayışının İslamcı bir Şiilik değil, Türkmenlerin halk dini olduğunu kabul eder. Bu anlamda Bektaşilik, dünyadan elini eteğini çekmekten çok, tam tersine dünyanın fethi anlamına gelir. 
Uzun bir durulma ve sessizlik döneminden sonra Bektaşiler 14. Yüzyılda Orhan ve Osman devrinde ortaya çıktılar ve “Gazilik” unvanıyla Osmanlı ordusunun kurulmasında etkili oldular. Bu etki nedeniyle Bektaş, yeniçerilerin koruyucusu konumuna yükselmiş ve bu etki yüz yıllar boyunca devam etmiştir.
Bu nedenle Bektaşilik, uzun yıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nda özel ayrıcalıklara sahip oldu. Tekkelerin vergiden bağışık tutulması sonucunda tarikatın iktisadi refahı, dervişlere bağışlanan büyük hayvan sürülerinde somutlaşıyordu. Vergi bağışıklığından genellikle çevredeki köyler yararlanıyordu ki, bu da Bektaşilerin köylü ve göçer halk arasındaki saygınlığını arttırıyordu. Bu saygınlık nedeniyle, heterodosk bir İslamiyet’e bağlı olan Kızılbaş veya Rafızi olarak tanınan halk tabakalarını özümleyerek, onları iktidarın denetiminde tutmuşlardır. Öte yandan, Bektaşiliğin kendisi de halktaki heterodosk dinselliğin çekim alanına girmiş, mezhep ayrılığı ve dinsel karşıtlıkların bağdaştırılma eğilimini güçlendirmiştir. Böylelikle, Ali ve Kerbela şehitleri kültü onların tekkelerinde de yerini almıştır.
Bektaşilik tarih içerisinde Anadolu merkezli olarak Mısır, Balkanlar, Akdeniz gibi farklı coğrafyalara ulaşarak oralarda yüzyıllar boyunca Türk kültürünün temsili görevini üstlenmiş ve etkileri günümüze kadar süregelmiştir.
Kaynaklar
Ernst Werner. (2014). Büyük Bir Devletin Doğuşu: Osmanlılar (1300-1481).
Filiz KILIÇ, Coşkun KÖKEL. (2006). BEKTAŞİLİK ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER VE ÇALÇAKIRLAR KÖYÜ ÖRNEĞİNDE BEKTAŞİ KÜLTÜRÜ