2013 Avrupa Birliği İlerleme Raporunun, “Eğitim ve Kültür” başlıklı bölümünde yer alan tespitlerden, eğitimle ilgili olanlar, eğitim kamuoyunu ve bütün toplumu ilgilendirmesi bakımında oldukça önemli.

 Rapordaki tespitlerden biri hayatboyu öğrenme ve yükseköğrenime geçişe ilişkin. Tespit şöyle; Eğitim, öğretim ve gençlik alanında, Hayatboyu Öğrenme ve Gençlik Programlarına yapılan başvurular büyük oranda artmaya devam etmiştir. Türkiye, Avrupa 2020 ile Eğitim ve Öğretim 2020 hedeflerindeki performansını iyileştirmeyi ve yükseköğretime erişim dışındaki tüm alanlarda AB ortalaması ile farkı azaltmayı sürdürmüştür. Yükseköğretime erişimde ilerleme kaydedilmiştir, ancak AB ortalamasının altındadır.

 Bu konuda rapor şöyle devam ediyor; “Ulusal Hayatboyu Öğrenme Web Portalı geliştirilmiştir ve önceki öğrenmenin tanınması konusunda kılavuzlar hazırlanmıştır. Türkiye, Hayatboyu Öğrenme ve Gençlik programlarına çok başarılı bir şekilde katılmaya devam etmiştir; bu programlardan yararlananların sayısı 2012 yılında 60.000’i aşmıştır. Sağlanan desteğin sayısının 4 katından fazla başvuru yapılmıştır. Türkiye’nin programlara yaptığı mali katkının payı (AB desteği dâhil), AB’nin iki program için toplam bütçesinin %10’unu aşmıştır.”

 Bir başka tespit, yürürlüğe giriş şekli, getirdiği yenilikler ve halen sürmekte olan tartışmalı alanlarla çok ses getiren 4+4+4 eğitim reformu. Raporda, Reform ve sonuçlarıyla ilgili şu tespitler yer alıyor; “2012 yılında uygulamaya giren yeni “4+4+4” eğitim sistemi, zorunlu eğitime başlama yaşını 84 aydan 66 aya indirmiştir. Müfredat bu doğrultuda gözden geçirilmediği için, okula yeni başlayanlar açısından sorunlar ortaya çıkmaktadır. İlkokul (ilk dört yıl) ve ortaokul (ikinci dört yıl) için net okul kayıt oranları sırasıyla %98,9 ve %93,1 olmuştur. Lise için net okul kayıt oranı %67,4’ten %70,1’e yükselmiştir. Kız öğrencilerin okula kayıt olma oranı %67'den %69,3’e çıkmıştır. Toplumsal cinsiyet farklılığı %2,4’ten %1,5’e gerileyerek azalmaya devam etmiştir, ancak bazı bölgelerde söz konusu fark kayda değer düzeyde olmaya devam etmektedir.”

 Bu tespitler bizim de yazılarımızda, 4+4+4 eğitim reformunun tartışılan noktalarından öne çıkardığımız konularla örtüşmesi anlamında da, yerinde tespitler olmuştur. Daha 4+4+4 eğitim reformu mecliste görüşülürken, ilkokula başlama yaşının 60-66 aya çekilmesinin doğru olmadığını yazmış ve bu konunun takipçisi olmuştuk. Bu konuda yaklaşık 7-8 yazı yazmış, Bakanlıkla iletişime geçmiş ve ilkokul başlama yaşında eskiye dönüşün sağlanmasında, denizde damla kadar da olsa, katkı yapmıştık.

 Eğitim kamuoyunda, “çocuk gelinler”, “çocuk işçilik” olarak tanımlardan yola çıkarak, kız öğrencilerin okullaşma oranının azalacağına dair öngörülere katılmamış, aksine zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla, okullaşma, kızların okullaşması ve ortaöğretimde okullaşma oranlarının yükseleceği ile ilgili görüş bildirmiştik. AB İlerleme Raporunda, bu tespitlerimizin doğrulanması bizi ayrıca mutlu etmiştir. (4+4+4 Eğitim Reformuyla ilgili yazdıklarımıza arşivden ulaşılabilir)

 Raporun, üniversiteler ile ilgili tespitleri ise şöyle; “Türkiye, Bologna süreci tavsiyelerini uygulama bakımından ileri bir aşamadadır, ancak Türkiye’deki 170 üniversite arasında nitelik açısından önemli farklılıklar süregelmektedir. Bağımsız, tümüyle işlevsel ve Avrupa standartları ve kılavuzları ile uyumlu bir Kalite Güvencesi ve Akreditasyon Ajansı hâlâ kurulmamıştır. Yükseköğretim için oluşturulmasına karar verilen kalite güvence ajansı için hazırlıklar henüz başlamamıştır.”

Üniversiteler konusunda yapılan ancak eksik olan konuların ne kadar önemli olduğu, üniversiteler arası nitelik farkının giderilmesinin çok çeşitli boyutları olduğu ve öngörülen çalışmalara bir an önce başlanması gerektiği aşikârdır.

Raporda sonuç olarak, eğitim alanında iyi düzeyde ilerleme sağlandığı, kamuoyunun AB programlarına ilgisinin artarak devam ettiği,  Türkiye’deki 170 üniversite arasında nitelik açısından önemli farklılıklar süregeldiği ve bu konuda bir an önce çalışmalara başlanması gerektiği kayıt altına alınmıştır.

AB İlerleme Raporunun tespit ettiği gerçeklikler, eğitim sistemimizin paydaşları tarafından bilinmeyen konular değildir. Ancak bilindiği halde, MEB tarafından çözüm üretmekte plansız, programsız ve isteksiz davranılması; eğitim paydaşlarından hiç birinin görüşünün alınmadan, bütün çalışmaların “ben bilirimci” anlayışla yapılması ise, anlaşılamamaktadır.