Bütün politikalar, tüketmemiz üzerine kurulmuş.

Sorgusuz sualsiz tüketmek...

“Üretmekle uğraşmayın. Bizim sunduklarımızla yetinin. Tükettikçe daha bağımlı hale gelin.” diyorlar.  

**

Siyasi otoritenin son dönemdeki uygulamalarına bakın sadece.
Üreticiye yönelik tek bir söylem, tek bir eylem var mı?

“Vatandaş ucuz et, ekmek yiyecek” diyor da “Çiftçi, ucuz gübre, ucuz mazot, ucuz enerji alacak” neden diyemiyor siyasi otorite?

Tüketmemiz için ucuz et ithal etmeyi, çözüm olarak koyuyorlar önümüze.

Süt üreticisini, besiciyi ise duydukları yok. Üretim maliyetlerini düşürerek fiyatları indirmek, çözüm listelerinde yer almıyor.

**

Mahalledeki bakkala, markete düşman ettiler bizi.

Bir önceki yazımda verdiğim örneği hatırlayın. Üreticiye 7 liraya ürettiği sütü 4 lira 70 kuruşa sattıran otorite, “Biz KDV’yi düşürdük, üzerimize düşeni yaptık” diyor tüketici seçmenine…

Üreticiye ise, “KDV ile fiyatını biraz daha düşür. Ama sen zararına devam et…”

KDV indirimini uygulayıp uygulamayanları denetliyorlar. Bu konuda son derece kararlılar, cezayı kesip, ifşa ediyorlar vatan hainlerini… Sanki maliyetteki tek etken, KDV’ymiş gibi.

**

Bu ülkede serbest piyasa ekonomisi uygulanmıyor muydu? Yani ürün fiyatının alıcı ve satıcının anlaşması ile belirlendiği piyasa şekli.  

Bu sistemde, farklı markalardaki peyniri, farklı fiyatlara almıyor muyuz? Normal şartlarda tüketici, pahalı satan yerden almaz değil mi? Üretici de hedef kitlesine göre ister 5’e satar, ister 10’a…

Şimdi bu sistemde “Fiyatı biz belirleriz.” diyorlar. Hatta bazı ürünlere tavan fiyat getirmeyi planlıyorlar.

Bir taraftan da üreticiye sesleniyorlar; “Üretin. Zararına da olsa üretin…”

Siyasetçimiz de “üreteni tüketiyor” anlayacağınız…

**

Dünya Bankası’nın yönlendirmesi ile üretimi değil, tüketimi destekleyen politikaların sonucunda üretim hayal oldu. Sorunumuzun kaynağı burası.

Tüketiciyi değil üreticiyi desteklemedikçe sorunu çözemeyeceğimiz ortada.

Üretim şartları uygun hale getirildiğinde rekabet, fiyatları geri çekecek. Ama bunu gerçekleştirebilecek yeterlilikleri de yok, böyle bir arayışları da…

Popülist eylem, daha kolayı çünkü.

Hoşa giden söylemlerle, tüketmeye alışmış kitlelere günübirlik yardımlarla, daha kolay oy devşirilirken, siyasetçi ne yapsın üretimi…

**

Ama tüketmeye alışan bünye, durmuyor tabii…

Artık sadece ürünleri ya da ihtiyaçlarımızı da tüketmiyoruz.

Kafamıza kazınan fast-food kültürü, sürekli tüketmemizi haykırıyor bize.

Sevgimizi, fikirlerimizi, duygularımızı, inançlarımızı ve insanlığımızı tüketiyoruz, fütursuzca…

Çok ağır bir suçlama mı oldu kendimize?

Öyleyse bir çevrenize bakın.

Ürettiğini iddia edenlerin bile üretirken doğayı, çevreyi tüketişini göreceksiniz.

Suriyelileri, ucuz işgücü fırsatı olarak savunup insanlığı tüketenleri, ensarlık kandırmacası ile bir şehrin sosyal yapısını, kültürünü, yani geleceğini tüketenleri mutlaka görecekseniz;

Belki çevrenizde, belki aynaya baktığınızda…