Bayramlar kimi anılarla birlikte gelir. Benim de bayramlarla ilgili ilginç anılarım var. Bunların en başında gelen, Kayınpederim Kemal Altaş’ın kurban bayramları şenliğidir.

Her kurban bayramında yatağından erkenden kalkar, kurbanı kestirir, etini kayınvalidemle birlikte böler bölüştürür. Gönderilmek üzere çocuklar uyanıncaya kadar buzdolabında saklar. Sonra da fırından bir kucak taze açma ekmek alır gelir mangalı yakar,  aileye alırdığı bölümü tike tike doğramaya başlardı.

İşe karaciğer, yürek, böbrek, dalaktan başlardı. Ardından kara et gelirdi. O saate kadar uyanmamış olanlar varsa kebabın ateşle buluşmasından çıkan kokuyla, dudaklarında gülümsemelerle uyanırlar.

Kayınpeder her kurban bayramında oğullarına sıkı sıkıya tembih ederdi. Eşini ve çocuklarını geç olmadan getirmeli, kebap şölenine yetiştirmeliydiler. Büyük oğul Mahir, ortanca oğul Akif Altaş:

“Baba biz de keseceğiz, bizim için zahmete girmene gerek yok,” deseler de dinlemezdi.

“Siz kestiklerinizi fakir fukaraya dağıtın, derdi. Sizin kısmetiniz baba evinde.

Kayınvalidemize akşamdan sıkı sıkıya tembih eder, kızlarını ve damatlarını da bu şölende hazır bulmak isterdi.

Gerçekten bir şölen olurdu Üç Katlı Kemal Altaş evinin çatı katı yazlığındaki buluşma. 

Bütün bunları anımsadıkça  “İnsanlar ölür, güzellikleri kalır,” demekten kendimi alamıyorum. O  çocukları ve biz damatları için çok şey yapmıştı. Ben ise cenazesinde sadece bir fotoğrafını büyüttürerek, yakalara iliştirilecek fotoğraf rozetini çoğaltarak katkıda bulunabilmiştim.

Altaş ailesi geniştir. Sevgi doludur. O gün de bugün de hanisiyle karşılasak kardeşlerini kucaklar gibi coşkuyla kucaklarlar beni.

Ne yazı ki giderek tükeniyor o güzel insanların nesli. Önce kayınpederim Kemal Altaş gitti. Onu ortanca kardeşi Hayri Altaş izledi. “Ağabeylerim gider de ben durur muyum,” dedi Celal Altaş. O da gitti.

Her biri ayrı ayrı güzel insanlardı. Toprakları bol olsun, ışıklar içinde yatsınlar.