Bugün,” Suçlu kim?” manşeti ile çıktı gazetemiz.
Çuvaldızı da iğneyi de hep başkasına batırmaya alıştığımızdan, hepimiz yine suçlu üzerinden değerlendireceğiz olayı.
Suçluya bakıp, suçluları eleştirip, bizim toplum olarak olaydaki rolümüzü aklımıza bile getirmeyeceğiz.
Sonra yine olacak, bir daha olacak…
Suçlu ve kurban ekseninde değerlendirdiğimiz sürece devam edecek bu döngü…
**
17 yaşındaki bir genç, ehliyeti olmadığı halde kullandığı araçla iki genç kıza çarptı. Bir kızımızı kaybettik, diğeri ise yoğun bakımda hayat mücadelesi veriyor.
Aslında araçtaki genci de kaybettik. Bu olay, onda da derin yaralar bırakacak. Bedenen sağlıklı ama ruhen sorunlu olacak hayatı boyunca.
“Ehliyetsiz olarak araç kullanan gencin, cezasını çekmesi gerekiyor. Kuralları hiçe sayarak, bir insanın canını kaybetmesine sebep oldu.”
Kimse yanlış diyemez, bu düşünceye.
Ama mutlaka birileri şu tespiti ekleyecektir bu konuşmaya; “Asıl, ehliyetsiz çocuğuna araç kullandıran ana babada suç”
Bu da kesinlikle doğru…
Ardından karşı tez de gelecek tabii; “Bu scooterlar da çok tehlikeli. Trafikte her yerden çıkabiliyorlar. Çocuklar, scooterla orada dolaşmamalıydı”
**
Dikkat ederseniz, suçluyu, hep olayın içinde yer alanlar çerçevesinde arıyoruz
Kendimize bakmıyoruz hiç. (Birey değil, toplum olarak durumumuzdan bahsediyorum.)
Evet; 17 yaşında ehliyetsiz bir çocuğa, bir anne baba nasıl araç kullanma izni verir?
Ehliyetsiz araç kullanmanın, diplomasız ameliyat yapmaktan ne farkı var? Öyle değil mi?
Neden anne babalar, sırf çocuklarını mutlu etmek için başkalarının canını umursamaz, bu kadar bencil davranabilirler?
Böylece, çocuk ve ebeveynleri suçlu ilan ettik, toplum vicdanını rahatlattık.
**
Peki çevremizde başka ehliyetsiz araç kullananlara, bir tavrımız var mı bizim? Uyarmaya cesaret edebiliyor muyuz?
Mesela çevrelerinde bu çocuğa ve ebeveynlerine, yanlış yaptıklarını yüzlerine söyleyebilen birileri olmuş mudur? Birkaç kişiyi geçeceğini sanmıyorum.
Daha da ileri gideyim; Bu üzücü olayın sonrasında geçmiş olsuna gidenler “Çok büyük yanlış yapmışsınız. Nasıl buna izin verdiniz?” diyemez bu anne babaya… Destek mesajları vermek daha kolayıdır bizim için
“Bizi ne ilgilendirir “deriz, ya da “sizi ne ilgilendirir” derlerse deriz. Susarız…
Ama bizi de bir gün ilgilendirebileceğini düşünmeyiz.
**
Mahalle baskısına biz de boyun eğeriz. “Herkes çocuğuna arabayı veriyor. Biz de verelim, çocuğun boynu bükük kalmasın” der evin annesi. Eş-dost da destekler; “Yakışır yeğenime” diyen bir sorumsuz mutlaka çıkar aradan.
Zamane öğretmenleri de sınavlardaki doğru-yanlış ve netleri hesaplamaktan, göremez çocuğun asıl yanlışını…
Eğitim-öğretimin eğitimini çoktan terk ettiğimiz için öğretmenler de “Çocuğunuz ehliyetsiz araç kullanıyor. Bu doğru değil, yapmayın, izin vermeyin. Bu şekilde okula gelmesine müsaade edemem” diyemez anne babalara…
Belki o da dediğinde “Sana ne?” cevabını almaktan korkar.
**
Trafikte ters yola girmeyi de hız yaparak adrenalini yükseltmeyi de biz öğretiriz çocuğumuza…
Ehliyeti olmasa da babadan almıştır araba sürme eğitimini.
Trafikte bencillik eğitimini de aldı mı, çıkmaya hazırdır yollara…
Yeter ki çocuğuma bir şey olmasın…
Yeter ki onlar üzülmesin…
Ama oluyor işte…
Onları üzmeyeyim derken, başkalarını üzüyoruz işte…
**
Kendimizden başkasını düşünmeyi çoktan unutturan BENCİLLİĞİMİZLE
Para, güç sahibi olurken karşılığında insanlığımızı kaybettiğimizi fark etmemizi engelleyen GÖRGÜSÜZLÜĞÜMÜZLE
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” derken bir gün dokunabileceğini görmemizi engelleyen CAHİLLİĞİMİZLE
Mahalle baskısını bahane edip, mücadeleyi çoktan bırakan TESLİMİYETÇİLİĞİMİZLE
Suçlu biziz demek, belki çok klasik bir son olacak ama…
Toplum olarak, bu olaylarda EN AZ ONLAR KADAR SUÇLUYUZ…