Sevgili okurlarım,

3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşmakta.

Hastalık sonrası engelli olmuş birisi olarak, bu süre içinde sizlerle gerçek yaşamımı yazdığım kitabımdan bölümler paylaşacağım.

Hastalığımın hızla ilerlemiş ve yatağa mahkûm olmuştum. Aylar olmuştu aynaya bakmayalı. Değil aynaya bakmak, orada kendimi görmek, gözümün önünü görecek takatim yoktu.  Bedenime davetsiz gelen ağrı ve acıları ağırlamak için çırpınıyordum. İlaçlar da fayda etmiyordu. Geceleri ise sadece yarım saat uyuyordum. Yirmi dört saatim, yirmi dört yılmış gibi geliyordu. Çıkmazlarımla, retlerimle kendime ve yaşama küsmüştüm. Bu durumda aynaya bakmak da neyin nesiydi?

Sadece lüks…

Bedensel sıkıntıların beraberinde getirdiği bir de ruhsal sıkıntılarım vardı. En kısık sese, bir tek insana katlanamıyordum. Kendime katlanmayı öğrenememişken, başkalarına nasıl katlanabilirdim? Yalnız kalmak istiyordum. Zaten odamdan da bir tek tuvalet ihtiyacı için çıkabiliyordum.

On iki metre karelik odamda hapistim.

Kendim olmaktan çıkmıştım. Acılarımın dinmesi için ellerimi duaya açtığımda, yaşamayı mı isteyecektim ölümü mü?

Bilmiyordum. Yaşamayı seçmek kararımı veremediğim halimde ne ayna önceliğimdi ne de beden. 

Yatağa mahkûm olalı beş ay olmuştu.

Bahar gelmiş, havalar ısınmıştı…

Artık odamdan dışarıya çıkabiliyordum. Yüzümü yıkamak için lavaboya gittim. Havluya uzanmadan kafamı kaldırdım ve aynayı gördüm. Aynada bana bakan yabancı bir yüz vardı. Önce şaşırdım, gözlerimi kapattım, yeniden açtım. Yabancı yüz duruyordu.

Dalgalı gür saçlarım, elma yanaklarım, gülen gözlerim yoktu. Bu kişi ben değildim. Onların yerine yaşamdan bıkmış, aciz, çaresiz bir yüz vardı. İçimden bir şeyler koptu. Ellerimin arasından gençliğim kayıp gidiyordu. Şaşkındım. 

O anı görmemek için kör olmayı isterdim.

Yılgın halimle yanımda bekleyen annemden gözlerimi kaçırarak kısık bir sesle “Anne,” diyebildim. Annem, yüzüme baktı ve ağlamamak için dudaklarını ısırdı.

Benim o an ki tepkim kendimdeki değişimin şaşkınlığınaydı. Ruhuma getireceği olumsuzluğun da öncüsüydü.

Uzun süre konuşmadım. Zihnim geriye doğru akıyordu. Çok değil beş ay öncesindeki kendimi arıyordum.

Ama bulamadım. Gelecekte de bulamayacaktım.

…..

Son aylarda yaşadığım acıların, sıkıntıların izleri yüzüme düşmüştü. Beni tanıyan her kişi yüzüme bakarak yaşadığım zorlukları okuyabilirdi.

Annem, ben olmayan yüzümü aylar öncesinden beri görüyordu. Bensiz yüzün acısına, bana fark ettirmeden nasıl dayanmıştı? Babam ve kardeşlerim de annem gibiydi.

Ya onlar ne hissetmişti?

Hangi ruhi sıkıntıları yaşıyorlardı?

 O günkü şaşkınlığımı, üzüntümü, anneme baktığımda gördüğüm acıyı hiç unutamıyorum. Sonraları da fotoğraf albümüme bakmayı reddettim. İnsanın albümlerde göründüğü gibi gerçek olmadığını, değişken olduğunu, kendimi kandırmamam gerektiğini düşündüm.

…..

 

Azraille Yolculuk, sayfa: 32, 33,34