İlk gençlik yıllarında da süren Atatürk aşkını şöyle anlatıyor Hanry:

Benim şu anda yapmaya çalıştıklarım küçücük de olsa bir vefa örneği, o muhteşem ziyafete bir tutam tuz olmaktan ileri gitmiyor.

17 yaşındayken daha önce hiç görmediğim bir Atatürk fotoğrafı çıktı karşıma. Bir işyerinde çıraktım. Bütün haftalığımı verip o fotoğrafı aldım. Arkası geldi. Bütçemin elverdiği oranda fotoğraflar toplamaya başladım.

İş hayatında imkânlarım artınca fotoğraflarım da arttı. Şu an, nerede, ne zaman, ne vesileyle çekildiği belli, 5 bin Atatürk fotoğrafı var elimde. Dünyanın en geniş Atatürk fotoğrafı koleksiyonu bana ait diyebilirim.

Gün geldi, 1921’de Atatürk’le röportaj yapıp iki kare fotoğraf çeken Amerikalı gazeteciden o fotoğrafları almak için günübirlik ABD’ye gittim. O gün bana normal gelen ancak şimdi düşündüğümde neredeyse bir servet olan bir bedel ödeyip o iki fotoğrafı cam negatifleriyle aldım.

Ancak sonraki süreçte tüm yurt çapından ellerinde Atatürk fotoğrafı bulunanlar, belki de kendileri için çok özel olan fotoğraflarını koleksiyonuma dahil ettiler. Bundan daha büyük zenginlik olur mu?

Şu anda Atatürk’ün özel ev ziyaretlerinde çektirmiş olabileceği bazı fotoğraflar dışında pek fazla bir eksiğim kaldığını zannetmiyorum.

Atatürk’ün özel fotoğrafçısı Cemal Işıksel bir gün beni aradı, Ankara’da buluştuk. Atatürk fotoğrafları topladığımı biliyordu. Yaşlanıyorum dedi ve birkaç fotoğraf paylaştı. Ondan dinlemiştim. Atatürk’ün sol gözü Trablusgarp’ta gelen şarapnel parçası nedeniyle hassasmış.

Gözlerinin mavi olması nedeniyle ışıktan daha fazla etkilenmesi de söz konusu. O günlerde bugünkü gibi flaşlar da yok. Magnezyum çubuklar yakılıyor. O nedenle gece fotoğrafı yok. Hatta kapalı alan fotoğrafına da rastlayamazsınız.

İçinde Atatürk olan her fotoğraf benim için özeldir. Orijinalleri özel şartlarda bir banka kasasında saklanıyor. 5-6 ayrı ortamda da dijital kopyaları var. Oradan çoğaltıyorum. Çok önemli fotoğrafları ise tamburlu makinemle negatiflerden tarayıp çoğaltıyorum.

Asıllarını kimseye emanet edemediğim için kendim yapıyorum bu taramaları. Bir vakıf kurup hepsini milletimizin emrine sunmak istiyorum. Şu andaki tek sıkıntım, yeni bir vakıf kurma aşamasında mutlak bir gelir garantisinin aranmasıdır.

Halbuki, benim emekli maaşımın dışında bir gelirim ve dolayısıyla verebilecek böyle bir garantim olmadığı gibi hiçbir etkinliğim profesyonel değil. Bugüne kadar açtığım sergi binleri aşmıştır. Çünkü aynı anda 8-10 sergi açıldığı oluyor.

Şu anda Eskişehir’de Atatürk’ün Eskişehir fotoğraflarından oluşan bir sergi açtım. Yılbaşına kadar yoğun bir programım var. Sergi dışında konferans veriyor hatta okullarda derslere katılıyorum. Rotterdam, Paris, Stockholm, Boston ve New York etkinlikleri için ise henüz gün verebilmiş değilim.”

HANRİ Bena-zus’un kökleri İspanya’dan engizisyon yıllarında göçenlere dayanıyor. 520 yıllık İzmirli. İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra iş hayatına atılıyor. 1960’lı yıllarda Yupi Piliç’le tavukçuluk sektörüne adım atıyor. Bir dönem Altay Spor Kulübü Başkanlığı da yapan Hanri Benazus’un inişli çıkışlı iş hayatı bir süre sonra onu iflasa sürüklüyor.

Hatta bir süre, zamanında kendi yaptırdığı ve belediyeye devrettiği huzurevinde yaşamak zorunda kalıyor.

Katıldığı bir televizyon programıyla tanıştığı son eşi Sevgi Tanrısever hayatında yeni bir soluk oluyor. “Benden daha fanatik bir Atatürk sevdalısı” dediği eşinin çocuklar için Atatürk kitabı yazdığını söyleyen Benazus, tüm etkinliklere de birlikte katıldıklarını belirtiyor.

Benazus’un yazdığı 55 kitabın 20’si Atatürk ve yakın tarih üzerine.