Sabahattin Ali’yi biraz daha tanımak isterken, 1936 yılında Varlık Dergisinde onunla yapılan bir söyleşi dikkatimi çekti.

Çileli bir yaşamı olan babanın, öğretmen oğlu Sabahattin Ali’ye sadece 41’ine kadar reva görülen bir yaşam hep beni üzmüştür.

Sade bir dil ile toplumsal olayları, kişisel görüşlerini okuyucunun içine nüfuz ettirerek sunulan bir anlatım şeklini tüm cezp ediciliği ile göz önüne sermiştir.

Şiirleri okuyana okutup geçmez, adete yaşatır o duyguları. Kendisi ile Varlık Dergisinin 1936 yılında yaptığı Edebiyat ile ilgili söyleşiyi görünce paylaşmak istedim.

*

-Bugünkü edebiyatımız hakkında toplu fikriniz nedir?

- Edebiyat, içinde yaşanan cemiyet şartlarının şuurlu veya şuursuz bir ifadesi olduğuna göre, bugünkü edebiyatımız, bugünkü cemiyetimizin bir örneğidir.

Edebiyat, hatta alelumum sanat, bence sanatkarın düşündüğü ve duyduğu bir fikrin ve bir hissin ortaya atılması, tamim edilmesi demektir;

Yani bir nevi propagandadır. Ben hiç¬ bir zaman sanatın maksatsız olduğuna kani olmadım.

Sanatın bir tek ve sarih maksadı vardır:

İnsanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek, insanlarda bu yükselme arzusunu uyandırmak.

Sanatın ve burada mevzuumuz edebiyat olduğuna göre edebiyatın, bu manada gelişmesini isterim.

Bu takdirde de endividüalizmden mümkün olduğu kadar hayata, muhite dönmek, muhitten birçok şeyler almak ve muhite bir çok şeyler vererek yazmak lazımdır.

Bunun yapılabilmesinin birinci şartı muharrire realist olmak müsaadesinin verilmesidir. –

*

Edebiyatımızla okurlar kitlesi arasında  açılmış olan boşluğu nasıl izah ediyorsunuz?

- Bugünkü edebiyatla okurlar kitlesi arasında boşluk değil, uçurum vardır.

Kabahat doğrudan doğruya, hiç noksansız, edebiyatta, muharrirdedir.

Ben bizim halkımızın okumaktan kaçmadığını yakından bilirim. Yalnız ona okuyacağı şey hala verilmemiştir ve o hala, büyük bir inat ve sabırla, okumaktan vazgeçmiyor.

Asırlardan beri okuya geldiği şeyleri tekrar ediyor.

Bir bayramda şehre inmiş olan birkaç köylünün kırkar kuruş vererek

Kerem ile Aslı, Hayber Kalesi gibi kitaplar aldıklarını ve bunları köye hediye götürdüklerini gördüm.

*

Kitap hediyesinin asilzadeler arasında bile moda olmadığı zamanda halkımızın kitaba para vermediğinden bahsetmek ayıptır.

*

Ankara'da bir pazar yerinde limon satan bir çocuğun kazandığı 30 kuruşun on beş kuruşu ile bir Türkçe Yasin-i şerif aldığına şahit oldum.

*

Bu, okumak isteyen ve kitaba para veren kitleyi ne kadar başı¬ boş bıraktığımızı gösterir.

13 yaşındaki bir çocuk, parasını vereceği kitabın bir Yasin-i şerif değil, daha kendisine yakın ve daha 1936 senesine yakın bir eser olmasını elbette isterdi, ama nerede o eser?

Okurlar kitlesi bugünle hiçbir alakası olmayan bir adamın saltanatla beraber ölen aristokrasi için duyduğu mariz hasreti mi okusun?

Genç bir şairimizin:

"Hakikatte iki halis ve orijinal insan tipi vardır:

Biri hiçbir şeyi bilmeyen köylü ve aşağı sı¬nıf halk,

Öbürü her şeyi bilen, yaratıcı ve idare edici fert!"

diye biten derin manalı yazılarını mı benimsesin?

*

Kitle için yazdıklarını zanneden muharrirlerimiz ise en gülünç olanlarıdır.

Kitle ile beraber ıstırap çekmeyen, halkın sevinci ile yüzü gülüp onun isyanı ile şaha kalkmayan, nabzı kitlenin nabzı ile ayni tempoda atmayan adamın kitleye "sen" diye hitap etmesi hatta gülünçten de ileri bir şeydir.

Hala köylüyü Amerikalı bir seyyah gözü ile seyredip onda ya mistik, karanlık bir ruh veya iptidai bir hayvan gören büyük romancılarımız var.

Halktan bahsediyorum diyen yabancı ve ucuz esprili hikayelerle halkı maskaraya çeviren meşhur muharrirlerimiz var.

Cinsi ihtibaslardan histeriye uğramış yarım tahsilli genç kızlar için yazdığı sulu romanının ciltlerine dayanarak kendisine "en çok okunan halk muharriri" sıfatını takan şımarık şarlatanlar var.

*

Edebiyatımızla okurlar kitlesi arasındaki boşluğu bunlar mı dolduracak? 

Bizim gibi geniş halk kitlelerini en kısa zamanda terbiye etmekle mükellef bir memlekette edebiyatçılara da bu yolda bir vazife düştüğünü,halkçı ve faydacı bir edebiyata lüzum olduğunu ileri sürenler var. Bu hususta siz ne düşünüyorsunuz?

- Bence hayattaki her şey gibi, edebiyat da bir hizmet ve bir mücadeledir.

Ve yukarıda söylediğim şeye, daha doğruya, daha iyiye, daha güzele götüren bir mücadele ve hiçbir zaman yüksek ruhlu bay üdebanın gönül eğlencesi değil!

 - Halk ve Divan edebiyatlarımızdan bugün için faydalanma imkanı var mıdır?

- Sanat, olmuş ve olacak her şeyden faydalanır. Divan edebiyatı gibi kitle ile arasındaki köprüleri yakmış zümre edebiyatları ancak içtimai tetkik mevzuu olur ve şair bunları ibretle gözden geçirir.

Halk edebiyatı ise, halka varabilmek yollarını işaret edeceği için daha istifadelidir.

Fakat bunu da olduğu gibi almak yanlıştır.

Halk edebiyatının geri tarafları çoktur. Mahsullerinin ekserisi din ve tasarruf karanlığının, derebeylik zihniyetinin tesirleri ile dopdoludur. Bu materyali kullanacak olanlar ayıklamasını bilen insanlar olmalıdır.

- Bugünkü roman ve şiirimizi beraber ele alınca hangisini üstün buluyorsunuz ve niçin?

- Bugünkü roman ve şiirimizi ele alınca şiirimizde tek tük ileri hamleler görüyoruz.

Fakat romanda daha doğrusu alelumum epik sahada, üstüne düşen vazifeleri kısmen olsun yapmış bir eser ortada yoktur.

Biraz acı ama bu böyle.

Varlık, (65), 15 Mart 1936