İşler bazen karışır ve her şey yolunda gitmez.  Yaşadığımız hayat,  milyonlarca psikolojinin,  yüzbinlerce düşüncenin,  onlarca düşünürün,  kâğıdınüzerinde hareketeden kaleminin arka ucuna yukarıdan bakılınca o aptalmış gibi gelen hareketlerinden yaşadığımız şeylerin hiçbir anlamının olmadığı da çıkabilir.  Olaylara çeşitli teorilerle de yaklaşılabilir.

 

Durakta,  beklediği otobüsün geç gelmesinde hareketle, her türlü istihbarat servisinin kendilerini engellediği sonucuna en büyük keşfi yapmış bilgin edasıyla varan ‘pırasa kabuğundan’ değersiz düşünceli insana bile tebessüm edilebilir. Hatta ve hatta nokta kadar menfaatleri için insanoğlunun en büyük ahlak değerlerini, çaya attığı şekeri düşündüğü kadar düşünmeden, bir paçavra gibi kenara atan insana dahi ‘belki’ ümidiyle bakılabilir.

 

Bunların hepsi derecesine göre kabul görebilir.  Ama, bir Şii-Sünni militan hayatın son derece basit yaşandığı, dünyanın en geri kalmış topraklarında bir başka insanların  (Sünni-Şii) gittiği pazar yerini havaya uçurmak suretiyle bomba yüklü bir kamyonun direksiyonuna geçince  ve bu cani bazı aşırıcı vaizler tarafından “direnişçi”, “şehit”, “kahraman” olarak adlandırılınca artık hiçbir şey işe yaramaz. Suçlama, komplocu aptalların komplosu, pislik akan mahkemeler artık cepteki buruşturulmuş peçete gibi sadece başka bir pisliği silmeye yarar.

 

Vicdan ile vücudun aynı kökten geldiğini bilmek ve basit bir mantıkla bu ikisinin beraber olduğunu anlamak gerek. Vicdan-varlık muhasebeni yap.  Bizler, sizler, onlar neyin savaşını veriyoruz. Hâlâ hangi değerleri canhıraşane savunuyoruz. Uğruna medeniyetler yıkıp kurduğumuz inançlarımıza hangi değerleri yüklüyoruz. Adamın biri “Allah’sız İslam” diye kitap yazmış hiç mi utanmamız yok bizim?

 

Biliyorum “ama onlarda böyleydi ve şunu yapmışlardı, 50 yıl önce şu olmuştu”, duyulmaktan iğrenilen ABD-İsrail komplosu zırvalarınızdan başka diyecek hiçbir şeyiniz yok. Hedef gösterilen “Muasır medeniyetler” seviyesine böyle mi ulaşmayı planlıyoruz. Islıklarla, küfürlerle, hakaretlerle, haksızlıklarla, nizamsızlıklarla, en kötüsü de nefretle mi yapacağız bunu. Hoşgörüsüyle nam salmış atalarımızı bunlarla mı takip edeceğiz? Ne acı. Böyle cür’etli konuştuğumdan dolayı affedin ama mesele tamda bu.

 

Burada aptal doğu-batı muhabbeti yapmaya gerek yok. Yön “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” ile gösterilmiş. İlimle eğitimle, demokrasi ve hukukla,  saygı ve hoşgörüyle bu yolu, onların yolunu takip edeceğiz. Etmek zorundayız. Başka çıkar yol da yok.