Osmanlı’da, bir sözün doğrusunu kullanmak yerine, yaygın olarak bilinen yanlışını kullanmanın daha çok tercih edilmesi gerektiğini belirten “Galat-ı meşhur lügat-ı fasihten evladır.” Şeklinde bir deyim vardır. Yani, daha sade bir anlam ile bazı kelimeler ve olaylar, yalan da olsa yanlışta olsa kulağa hoş geliyorsa doğru kabul edilir. Bu deyim günümüzde pek kullanılmasa bile doğruluğunu korumakta. Öyle ki bunlardan biri de şehir efsanesi haline gelmiş “Tak-Takı” olarak isimlendirilen bir alet için söylenen hamasi cümleler. Güya, Antep savunmasının başarılı olmasın da bu aletin payı büyükmüş!
Çanakkale’de öğrendiği bilgiler ışığında, Antep İmalat-ı Harbiyesi’nde harp malzemeleri imali ve tadili yapan Tüfekçi Yusuf Usta tarafından, ahşaptan yapıldığı iddia edilen ve ateşsiz olan Tak-Takı isimli alet, çevrilerek ortaya çıkardığı makineli tüfek sesi ile düşmanı korkuttuğu ve düşman üzerinde bizim mühimmatımız var algısını yarattığı anlatılmaktadır. Lakin bu iddiayı destekleyecek hiçbir kaynak olmamakla birlikte bu iddia, Tüfekçi Yusuf Usta’nın varislerinin de katılmadığı bir görüştür. Öyle ki, oğlu Ahmet Yıldırımdemir, Yusuf Usta’ya bu alet ile ilgili sorular sorulduğunda, babasının sinirlendiğini söylemekte.
Peki, efsaneleşen ve Antep savunması ile ilgili müzelerde bile efsane haliyle ziyaretçilere tanıtılan bu Tak-Takı aleti aslında nedir? Bu sorunun cevabını Askeri Tarih Araştırmacısı Remzi Uluhan Hasdal veriyor. Hasdal’ın Tak-Takı aletini Gaziantep’te, bir müze ziyaretinde görmesi üzerine yaptığı araştırmalar neticesinde aletin asıl adının; “Wood Gas Alarm Rattle (Ahşap Zehirli Gaz İkaz Alarm Çıngırağı)” olduğunu, Antep savunmasından tam 98 yıl sonra ilk defa bularak ortaya çıkarttığını söylüyor. Araştırmasının sonucuna göre bu alet, Antep savunmasından 7 yıl önce Birinci Dünya Savaşının yaşandığı (1914-1918) Avrupa cephesinde, siper savaşı yapan askerlerin savaşın en korkunç silahı olan Zehirli Gazın savaş sahnesinde çıkmasıyla, ABD Ordusu tarafından Avrupa’da savaşan askerlerinin siperlerdeki gözcüleri tarafından düşmanın gaz attığını görmeleri ile tüm siperlere Zehirli Gaz Alarmı olarak duyurmada kullanılmaya başlanıyor. ABD ordusu, yapımı oldukça basit, ucuz ve her yerde bulunabilecek ahşap malzemelerden imal edilebilen ve tamamen tahtadan tarihi bir geçmişi de bulunan, çevresine çok yüksek ses üreten bu aletin hızla imal ettirilerek kendi siperlerine dağıtmış ve savaş süresince başarılı bir şekilde kullanmıştır. Birinci Dünya savaşı sürecinde bu ahşap gaz alarm çıngırağını, İngiliz ve Kanada askerleri de kullanmış.
Bu alet, tarihte Ortadoğu halkları tarafından tarlalarındaki ekinlere saldıran kuş ve çekirgeleri korkutmak ve kaçırmak için de kullanılmıştır. Daha sonra Musevilerin Purim anma günlerinde de kullanılan bu ahşap çıngırak, muhtemelen Birinci Dünya Savaşı yılları içerisinde kullanılan Ahşap Zehirli Gaz Alarm Çıngırağına da esin kaynağı olmuştur.
Peki, tarihsel geçmişi belli olan bu alet nasıl oldu da I. Dünya Savaşının ardından önce İngiliz ardından Fransız işgaline uğrayan Anadolu’nun küçük şehri Antep’te görüldü ve kimler, neden bu aleti getirdi?
Türk kültüründe etnografik bir karşılığı olmayan bu alet, bir gaz alarm aleti olarak yapıldığına göre mutlaka kullanım amacı doğrultusunda Antep’e getirilmiş olmalıdır. Bununla beraber Fransızlar, bu yöntem ile Antep’te gaz kullanacaklarını bölgede yaşayan ABD ve İngiltere vatandaşlarına ve de Hıristiyanlara örtülü bir şekilde söylemiş olmalılar, Zehirli gaz atmadan önce bu Gaz Alarm aletinin sesini duyduklarında gaza karşı tedbir almaları söylenmiş olması gerekir. İşin bir diğer yönü de bu aletin ABD veya İngiliz yapımı olmasından dolayı bu bölgeye, Antep’te faaliyet gösteren ABD Board Misyonerleri tarafından destekli Eğitim ve Sağlık kurumlarınca getirilmiş olma ihtimalidir.
Ayrıca, kaynaklara baktığımızda, Fransızların sivil halka karşı bir savaş suçu olan gaz silahını kullandığını ve çok sayıda Anteplinin hayatını kaybetmesine veya sakat kalmasına bu gaz silahlarının yol açtığını da görürüz. Bunları birkaç kaynakla desteklemek gerekir ise, savunmanın canlı şahidi olan Teğmen Lohanlızade Mustafa Nureddin’in “Hubb-i İstiklâlin Âbidesi Gaziantep Müdafaası” adlı kitabında; “Savaş başladıktan tahminen iki saat sonra zehirli gaz yayan bir mermi Abdullah Efendi'nin bulunduğu sipere düştü ve bu zatın gözleri kapandı.” (Lohanlızade: 1989; s.69) “…15'lik obüslerin yaptığı yıkım son derece etkiliydi. Bu obüslerin elli kilo ağırlığında attığı mermiler; sarı, siyah, yeşil, kırmızı, kül renkleriyle şehir sokaklarında boğucu bir koku yayıyor, obüsler düştüğü yerde canlı diye bir şey bırakmıyordu…” (Lohanlızade: 1989; s.113) “Top mermilerinden bir de etrafa siyah zehirli gaz yayılıyordu. Göz gözü görmez gibiydi.” (Lohanlızade: 1989; s.158) Antep savunmasının bir diğer önemli kaynağı olan Sahir Uzel’in “Gaziantep Savunmasının İç Yüzü”, kitabının 173’üncü sayfasında ise; “7-13 Teşrin tarihleri arasında düşman kasabayı bilhassa Çınarlıyı, mektebi toplarıyla dövmüştür. Attığı mühlik (helak eden, öldürücü) gazlı mermilerin karşısında Türk Milli Kuvvetleri maskelerini takarak boy siperleri içinde müdafaada bulunmuşlardır.” (Uzel: 1952; s.173) Hüseyin Bayaz’ın, “Antep Savunması Günlüğü” kitabında ise, “9 Aralık; General Querette Antep'e geldi; karargâhını Antep'te kurdu. Ayrıca dört maddelik bir bildiri yayımladı. …3. Madde Bir evden silah atılırsa o evin yıkılması, 4. Madde, Böyle bir durum baş gösterdiğinde Osmanlı hükümeti memurlarının yönetim ve egemenlik haklarının hemen sona erdirilmesi ve sokakların mitralyöz ve bomba ve gazlı mermilerle ateş altına alınması kaydı vardı. Bu bildiri Sivas'taki Anadolu Kadınları Müdafaa-i Milliye-i Vatan Cemiyeti tarafından İtilaf Devletleri katında protesto edildi.” (Bayaz: 1994; s.42-43) ifadeleri yer almaktadır.
“Mağdurun dilinden ve sesinden Antep harbi aksettirilmektedir.” gibi iddialı ifadeler ile Ermeniceden çevrilen (çev. Ümit Kurt-Murat Uçaner) Ermeni A. Gesar (Asadur Khederian) imzalı “Antep’in Varoluş Mücadelesi” adlı kitabın 69.uncu sayfasında yer alan, “…Ocak ve körük sürekli çalıştı, bozulan tüfekler onarıldı, erkekler evlerde, şurada, burada, hâsılı nerede metal eşya buldularsa dökümhaneye bomba imal edilmesi için getirdiler. Hatta şişelerin içine zehir konularak patladığı yerde bulunanları bitkin düşüren bombalar yapıldı…”(A.Gesar:2015; s.69) ifadeleri bize Fransızların ve Ermenilerin gaz mermisi kullandıklarını gösterirken, tak-takı denilen aletin asıl kullanım amacına göre şehre sokulduğu ihtimalini de kuvvetlendirmektedir. Ayrıca, bu aletin Gaziantep’te de görülmesi zehirli gaz kullanımının elle tutulan bir somut belgesi ve kanıtı niteliğini taşımaktadır.
Antep halkının savaş yıllarında asıl kullanım amacını bilmedikleri, “Zehirli Gaz Alarm Çıngırağı”nın bir veya birkaç örneğini ellerine geçirerek günümüze kadar ulaştırdıkları kanaatindeyim. Lakin her ne şartta olursa olsun bu aletin Antep savunmasının maneviyatını zedeleyecek şekilde insanlara lanse edilmemesi gerekir. Çünkü 155’lik, 105’lik top mermileri kullanan ve bu topların ürkütücü sesine alışan düşmanın, Tak-Takı denilen ve en fazla 100-200 metre bir alana etki eden sesinden korkması oldukça afakî bir durum.
Sonuç olarak görülmektedir ki, Antep’in işgalinde, insanlık suçu sayılan ve sivillere karşı kullanılması yasak olan zehirli gazın Türk ve Müslüman Antep halkına karşı kullanıldığı, düşmanın basit bir uyarı aletinin günümüzde savunmanın caydırıcı silahı olarak yanlış aksettirildiği görülmektedir. Tak-Takı denilen bu aletin bir utanç aleti olarak raflarda yer alması, destansı Antep harbine gölge düşürür şekli ile değil, asıl amacıyla anlatılması ve her 25 Aralık’ta 1 dakika çevrilerek zehirli gazdan etkilenen Antep harbinin aziz şehit ve gazilerinin yâd edilmesi gerekir…