Sabırlar son safhasındadır,
Gırtlağımıza kadar dolmuşuzdur,
Bir kıvılcımı büyük bir yangına dönüştürecek, karıncayı deve edecek durumdayızdır bazen.
Her yer dolu, her köşe başı tutulmuş, insanlar bir şeylerin kuyruğunu bizden evvel oluşturmuştur bekleyecek mecalimizin olmadığını bile bile.
Ne yağmalanacak bir şeyimiz kalmıştır, ne de yağmalayacak bir şey.
Herkes de böyledir bari bir yudum su verelim desek, bardaklar bile doludur. Kimsenin ne bizim vereceğimiz suya ihtiyacı vardır, ne de bize tahammüle.
Öyle bir zamanda başladık Ayna ismiyle köşe yazmaya. Bardaklar doluyken….
X
“Bir Budist tapınağında bilgelik dersleri veriliyormuş.
Burada tek kural sessizlik,
Hiç kimse
Hiç
Konuşmayacak…
Bilgelik dersi almak isteyen biri varmış bu tapınağın kapısına, çalmış kapıyı…
Kural sessizlik, konuşmamak.
Anlatmış meramını işaretlerle, ders almak istediğini belirtmiş.
Kapıyı açan kişi bir-kaç dakika beklemesini ve hocasına sormak istediğini işaretlerle anlatıp içeriye gitmiş.
Birkaç dakika sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir bardakla gelmiş.
Bu dolu bardak tapınağın tamamen dolu olduğunu ve içeride kendisine yer olmadığını anlatıyormuş.
Adam bardağa şöyle bir baktıktan sonra, eliyle bir dakika diye işaret etmiş. Gidip bir gül yaprağı getirip bardağın üzerine koymuş ve adamdan hocasına götürmesini istemiş işaretlerle.
Tapınaktaki adam yeniden içeriye gitmiş. Bir müddet sonra elinde aynı bardakla gelmiş.
Üzerinde gül yaprağı olan suyla dolu bardağı başının üzerine koymuş ve adamı içeriye almış.
Yani özetle anlatmış “suyu taşırmayan bir gül yaprağının her zaman başımızda yeri var diye”
X
Dolu bardaktaki suyu taşırmayan bir gül yaprağı gibi olabilmek, bizlere her zaman kalıcılık verecektir.