Zaman zaman şiir düşünsem de tekrar şiir yazmak uzun zaman aldı. İçimizden geçeni kağıda dökmek ve dökerken onu kalıcı kılmak kolay değil. Bu anlamda ilk şiir kitabım çıkmak üzere. Kitabımda eski şiirlerden yeni şiirlere doğru bir sıralama var. Yazmada zorlanacağımı düşünürken volkan patlar gibi peş peşe yeni şiirlerim çıktı ve bundan sonra arkasını getireceğimi düşünüyorum, çünkü ben artık eski ben değilim…

  Anadolu’nun toprağından, suyundan olsa gerek coğrafya da yaşayan çoğu insanımız, yaşamının her hangi bir döneminde şiirle uğraşmış, doğadan, ekmekten, sudan, insandan beslenip, bazen kimseye göstermeden duygularını dizelere döküp bir kaç satır karalamıştır. Yazılan karalamaların hepsine şiir demek doğru değil; şiiri evrenselleştirerek, farklı kılmak gerekir. Nasıl bir resim gelecek nesillere farklı kılınarak taşınmalıysa, bir fotoğrafta içerik, biçim, öz kaygısı olmalıysa, şiir de bir romanın özetinin özetinin özeti , yerelden evrensele, kişiselden genele olmalıdır.

 

Şiir ütopyadır, yaşayamadıklarımıza yüklediğimiz anlamlar, görmek istediklerimizin satırlara dökülüşüdür. Şiir şairin iç hesaplaşmasıdır, bir dışavurumdur. Duygusal bir bina dikmektir. Nasıl bir binanın tuğlaları, harçları bir işçinin elinden tek tek  geçiyorsa, nasıl bir makinenin sorunsuz çalışması için en küçük detayları sağlıklı olmalıysa, şiirinde sözcükleri bir bütünün parçası, bir binanın briketleri gibi olmalıdır, sağlam, anlatımları net, açık dolambaçsız olmalıdır. Zordur şiir işçiliği, bir sözcük için sabaha kadar uyuyamamaktır.

 Şiir işçiliğinin en güzel sonuçlarından biri Arif DAMAR’ ın Od şiiridir.

 “Yazdan kalma günler getirdin kara kış içinde.

 Bir serçe dala konar gibi güzel her söylediğin.

 Don vurur kırağı çalar evrenimi

 Yüz güvercin pırr demiş gibi ürkerim her gidişinde.

 Bir de şiiri anlaşılmaz kılınmakla şiir olmaz. Şair de olunmaz…

  Nazım gibi aşkı açık, kesin anlatacaksın.

 “İnsan ya hayrandır sana, ya düşman,

 Ya hiç yokmuş gibi unutulursun,

 Ya da,

 Bir dakika bile çıkmazsın akıldan.”

 Şiirde önemli sorunlardan biri de kadının duygusal anlamda duyguların ifade edememesidir. Od şiirindeki  mükemmel duyguları, erkek kadına yönelerek şiirin satırlarını oya işler gibi dizmiştir. Bu duyguları kadın kağıda dökebilir mi?

 Yani, güzel olan, iltifat edilen kadın.

  Bir kadın erkeğe aşk şiiri yazsa ne olur? Arif DAMAR’ ın dizelerini affına sığınarak kadın gözünden tekrarlayalım.

 Şiirin daha ilk satırında, “Yazdan kalma günler getirdin kara kış içinde”  dediğimizde, kadın evliyse eşi “ ne oluyor, bu duyguların bana olmadığı kesin “ demez mi? Bekarsa aile, toplumsal kurallar, ahlak, din baskısı vs. vs…

 İstisna hariç kadın şair olmak istiyorsa bekar mı kalmalı ? Bekarsa evlenene kadar toplumsal baskıyı bir yere kadar idare edebilir. Birine şair, sanatçı diyebilmek için, insanın yaptığı ürünlerle geçimini sağlaması gerektiğini düşünürsek, toplumsal baskıların vereceği yük, kadının şair olmasına engeldir. Değil şiirleri ile geçimini sağlaması kadın baskılar yüzünden şiir yazamaz durumdadır. Belki de bu nedenle kadından öykücü ve romancı daha çok. Kadın Nazımın iki satırlık rubaisini uzatarak sayfalarla anlatır, bir şekilde duygularını kamufle eder, sözcükleri biraz daha uzatabilirse romancı olur. Kadın erkeği güzel diye tarif edemez, erkek karizmatiktir, yakışıklıdır. Kısaca, bir anlamda kadın toplumsal baskı nedeni ile duygularını dışa vurmakta zorluk çeker.

 Şiir özgür konuşmadır.

 Şiir kendinden kaçmaktır ama kendinden kaçarken başkalarına yakalanmaktır. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi.

 Şiir aldatmaktır, tek kadına şiir yazan şair zor bulunur, arı gibi çiçekten çiçeğe konmak ve o çiçeklerin özünden bal yapmaktır…

 Şiir yangın gibidir, sürekli dumanı tüter, şair sürekli, insana, doğaya, memlekete aşıktır, hasrettir.

 Ve şiirsiz yaşam olmaz …