Bu bir kültür müdür? Elbette.
Kuralları var mıdır? Elbette.
Yani bu kültürün, kuralları “adabı muaşeret kuralları mı?” Elbette.
***
Günümüzde herhangi bir lokantaya giderek, ağız tadıyla bir yemek, yemek; misafirimizle yemek sırasında dertleşmek, sohbet etmek ne yazık ki çok gerilerde kalmış.
Yemek yeme adabıyla ilgili kurallara uymama sanki uyulması gereken kurallar haline gelmiş.
Kuralsızlık almış başını gidiyor.
Hele genç insanlarda ne yazık ki; ne büyüğe saygı ne yemeğe hürmet kalmamış.
***
Birkaç gün önce hanım, durup dururken “kalk şuradan ya bir otobüse, ya da bir dolmuşa binelim bizi nereye götürürse gidelim, gezmiş oluruz” dedi.
Neden olmasın?
“Kalk hazırlan gidelim” dedim.
***
Dolmuştan “Sarıgüllükte” indik. Biraz aylak, aylak gezdikten sonra gel buraya kadar gelmişken bir de yemek yiyelim diyerek bir lokantaya girdik. Saat bir buçuk gibi.
***
Aman Allah lokanta da kıyamet kopuyor. Kalabalık ki ne kalabalık.
Mübalağasız bir sinema salonu büyüklüğünde asma katlı bir mekân. Müşterilerin çoğunluğu gençlerden oluşuyor. Her masada kız oğlan üç beş kişilik guruplar.
Şamata, şamata, şamata kırıla gidiyor.
Nereye girdik, şaşırdık. Ama bir defada girmiş olduk. Görünürde boş masa da yok.
Garsonların gelen müşteriye buyurun diyecek imkânları yok. O masadan bu masaya, bu masadan o masaya koşuşturup duruyorlar.
Dediğim gibi bir defa girmiş olduk. Bir de yukarı kata bakalım diyerek merdivenleri tırmanmaya başladık. Merdivenlerden inen çıkan belirsin. Biz bir merdiven çıkana kadar bize çarpa çarpa üç merdiven çıkan inen laubali gençler.
Merdiven başında durduk şöyle bir baktık boş yer yok.
Ama sanırsınız kadın hamamına girdik. Burası daha bir beter.
Tam bize buranın gereği yok diye dönüyorduk ki, garsonun biri kolumdan yakaladı, “buyurun amca aha şu masa boşalıyor” dedi.
O masanın boşalması inanır mısınız on dakikaya yakın sürdü. Biz sap gibi ayakta masanın boşalmasını bekledik. Gençler, masadan kalktılar halen masanın etrafında sohbet ediyorlar.
Bu arada bizim kendilerini beklediğimizin de farkındalar, sanıyorum. Ama önemsemiyorlar bile.
Garsonu uyarması üzerine olacak, ayaküstü masa başı sohbetlerine yürüyerek devan ederken bir de bize pis pis sırıtarak bakarak çekip gittiler.
***
Öyle bir uğultu ki, normal insanların dayanması mümkün değil. Ama bizim için iyi bir deneyim oldu. Hiç olmazsa bu yazıyı yazma olanağı buldum.
***
Yanımızda ki masada yanlış hatırlamıyorsam önce beş genç oturuyordu. Sonra bir kız bir oğlan daha geldi.
Hanım, masamızdaki boş bir sandalyeye çantasını ve mantosunu koymuştu.
Öbür masada oturan kızlardan birisi yeni gelenlere sandalyeye bakarken hanımın çantasının olduğu sandalyeyi gördü, önce üzerindekileri alarak hanıma uzattı ve “ala bilir miyim, teyze” dedi. Ölür müsün, öldürür müsün? Böyle saygısız, yozlaşmış gençliğe lanet okumaz mısın?
Bereket versin benim yanımda boş bir sandalye vardı. Hanımın eşyalarını alarak oraya koydum.
***
Nihayet yemeklerimiz geldi. İçine sine sine yitebilirsen ye.
Bu defa da öbür yanımızdaki masadan bir kahkaha tufanı…
Genç bir kız ağzı yemek dolu. Bir yandan kahkahayla gülüyor bir yandan bir şeyler anlatıyor ama anlamak mümkün değil. Ve herkes kahkahadan kırılıyor. Diğer masaların da bir birlerinden kalır yanları yok.
Bizim gibi bilmedikleri bir ortama düşmüş bir iki aile, bir an evvel bu ortamdan kurtulmak için yemeğini atıştırıyor.
***
Eskilerin değimiyle “EDEP YA HU” dersem, ağır mı söylemiş olurum.
***
Lokanta adabında, adabı muaşeretinde; yemek yenirken, sadece çatal bıçak sesi olurdu. Hatta çatal bıçak sesinin fazla geldiği tarafa, bir şey mi var diye bakılardı ki; o sesin geldiği masa sakinleri kazarak çıkan bu sesten dolayı mahcup olurlardı.
Ama!...
Anlaşılan o ki, aması maması kalmamış bu işlerin…