Vesayetçi sistem ve bürokratik oligarşi

Hayata dedemizden ve babamızdan devraldığımız korkularla başladık.

2 metre dükkân ve bugünün parası ile maksimum 5 bin TL’yi geçmeyecek sermayesi ile Rahmetli Babam, vergi dairesinden korktuğu kadar başka bir şeyden korkmamıştır.

Düşünün, sermayenin tamamı kâr olsa ne yazar?

Zabıtası, bekçisi, polisi aynı keza , elektrik işletmesinin sayaç okuma memurları bile evlerde Cumhurbaşkanı edası ile karşılanır ve uğurlanırdı ….Resmiyetin kendisinden korku bu boyutlarda idi …

Bu milletin fertleri, devlet dairelerin de 5. Sınıf memurların önünde, ellerini önlerinde bağlar, esas duruşta beklerdi. Yanlış bir şey yapıp azar işitmektense böyle davranıp karşıdakini normalleştirmek daha akıl kârı idi belki de…

İnsanlar, sabah ezanı hastanede muayene sırasına girip ikindi vakti muayene olabildiyse kendini şanslı addederdi…

Baskı ve korku psikolojisi o şekilde idi ki doktora muayene olmaya giden hasta, gerçek derdini çekinerek ya anlatamaz ya da doktorun yüzüne bakarak yazdığı reçete ile yetinerek güle oynaya evine giderdi …

İşte bu aziz millet, bu çile ve sıkıntıları çekerek horlanarak, aşağılanarak bugünlere geldi.

Peki, bugün değişen bir şey var mı?

Devasa modern hastaneler, milyon avroluk ekipmanlar…

Bunlara rağmen bu milletin insanını insan yerine koymayan bürokratik oligarşi günümüzde de her yerde!

Millete hizmet vermek için maaş alanlar, 30-40 yıl önce olduğu gibi görevini millete lütuf olarak sunuyor. Bu milletin insanını saygısızca ve kötü muameleye tabi tutmaktan çekinmiyor …

Dünya çapında ünlü bir hukukçu olan Cesare Beccaria , Suçlar ve cezalar isimli kitabında der ki ;

“Suçu önlemenin en etkin yolu cezaların ağır olması değil kaçınılmaz olmasıdır!”

Herkesin yaptığı yanına kalıyor, hesabı sorulmuyor.

Vesayetçi sistem bu ülkede bütün etkinliği ile varlığını devam ettiriyor!