ULULAR ÖYKÜSÜ

“Gayemiz şahıs değil, şahısta tecelli eden davâ”
Şahıslarda tecelli eden davâlarda salt davâ peşinde koşulmaz. Bu noktada şahıslar kusursuzluklarından aldıkları güç ile tecelliyatın manasına erişip, davânın ehemmiyetinin farkında olarak liderlik yaparlar. Hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir şekilde ne kendileri ne de yakın çevreleri erişilen gücün nimetlerinden faydalanamaz. Bu yazılmamış kuraldır ve uyulmadığı taktirde oluşan kargaşa düzeninin mimarı olurlar.
Peşleri sıra gelenler tarafından putlaştırılmaları ise olmaması gerekenleri olur kılar ve hakikatin bu olurların içinde kaybolmasına sebebiyet verir. Bundan sonra gösterilene inanır, söylenene itaat eder; nasıl daha fazla yaranabilirim sorgusuyla aşırılıklarını kapıkulluğu ile taçlandırırlar. Mecburiyet ile zorundalığın farklarının anlaşılmaması da teslimiyetlerini iyiden iyiye pekiştirir.
Bilinçsizce atılan adımlar hakim gücün etkinliğini artırırken, zerre faydaları olmayacakları Ülkülere sahip çıkmalarıysa bu toplulukları gülünç olmaktan öte taşımaz ve türlü belirsizlikler yumağı oluşturur. Bu belirsizlikler içinde, güven telkin etmesi gereken kurum ve kuruluşların anayasal düzeni destekleyip, hukuk dışılığın önüne geçmeleri gerekirken “engel olamıyorsan, ortak ol” mantığıyla hareket etmelerine yol açar. Bu noktadan sonra başlanır legal olanın bertaraf edilip, yetkinin çıkar ilişkilerine göre kullanılıp, gerektiğinde illegal yolların kendilerine mubah görünmesi. Demokrasi karşıtı olan bu tavrın yaşatması mümkün olmayacağı gibi, “benden değilsen, hiçsin” diyerek saldığı korku ile karşıtı olduğu fikirlerle, düşüncelerle, eylemlerle zaman zaman üstü kapalı da olsa, alenî olarak mücadele içine girer. Güç korkakların elindedir, toplum gösterilene inanır, medya kaybetmeye oynamaz.
Gerçeklerin kabul sorunu yaşamaya başladığı yeni bir sayfa açılır. Hazmettirme siyaseti ile kabul ettirilen ahlaki çöküş rolü üstlenir. Cümleler “ama” ile desteklenip, hak payı verilerek yeniden kurulur. Tercihler öğrenmekten, sorgulamaktan yana değil, teslim olmaktan yana yapılırken; körelmiş bilgilerin ışığında aydınlık yarınlar inşa etme hevesiyle kartlar yeniden dağıtılır. Din’le aldatanların, milliyetçilik ile avlama gelenekleri tüm kutsalların üzerine çıkar. Eski, yeni gibi sunularak yeniden meşguliyet aracı olarak dizayn edilir. Ve insanlar onun kocasının, bunun sıpasının başarı hikayelerine sundukları katkılardan bihaber kadercilikleriyle, ahlaksızlıklarını görmezden gelip, nasip kovalamaya devam ederler. Ekmek bulamayıp, pasta yiyen halkların omuzlarında yükselttikleri Ulular Öyküsü(!) böyledir ve milletlerin makus talihlerinin ürünüdür.