O kanaldan bu kanala geçiyorsun, her yerde aynı hikâye. Kocayı kim kaptı, gelin kaynanayı nasıl alt etti, biri diğerini nasıl aldattı... Tuhaf bir zevkle izleniyor. Ülkenin gerçek sorunları göz ardı edilirken, bunlar reyting rekorları kırıyor. Millet işsiz, geçim sıkıntısı boğazında düğüm ama ekrana çıkanlar için dert değil! Kadınlar çeyizlerini yarıştırıyor, biri ötekinin gelinliğini küçümsüyor, bir başkası kaçıncı kocasını nasıl aldattığını utanmadan anlatıyor. Ne ara bu kadar ucuzladık? Ne zaman aklımızla alay eden bu programlara mahkûm olduk?
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi meclise bakıyorsun... Kaç milletvekili var, kaçı gerçekten çalışıyor bilen var mı? Sıfır soru önergesi, sıfır teklif… Ayda kaç gün meclise uğradıkları bile muamma ama maaşları tıkır tıkır yatıyor. Üstüne bir de görev süresi bitince emekli maaşı! Çalışan, üreten, yıllarca alın teri döken emekliye gelince laf çok. Bayram ikramiyesine üç kuruş zam yapılacak mı yapılmayacak mı, herkesin dilinde. Peki, ya haksız yere alınan o maaşlar? Kim soracak bunun hesabını?
Adalet diyoruz ya hani... Hangi adalet bu? Emekliye gelince kemer sık, millete gelince "sabret" de... Ama birileri koltuğa oturdu mu, arkasını yasladı mı, oh ne âlâ! Muhalefetten zaten umut yok. Kendi iç çekişmelerinden başlarını kaldırıp da memleketin derdine derman olmaya vakitleri kalmıyor. Yoksa işlerine mi geliyor bu düzen, kim bilir...
Ama sormak lazım... Sormak, sorgulamak, itiraz etmek lazım! Çünkü sustukça bu düzen böyle devam edecek. Ekranlarda ne gördüğümüzü, mecliste kimlerin ne yaptığını, bu ülkenin gerçek sorunlarını unutturuyorlar. Ve biz izin verdikçe bu tiyatro devam edecek!