Tarih İncelemelerinde Yöntem Üzerine

Tarihi; tarihçi ile olgular arasında kesintisiz bir etkileşim süreci ve bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog olarak tanımlamış; toplumların tarihinin üretici güçler ve bu güçler arasındaki üretim ilişkilerinin oluşturduğu sınıf mücadelelerinin tarihi olarak açıklamıştık.

Tarih bilgisi geriye bakışlıdır, yani şimdiki koşullardan geçmiş koşullara, sonuçtan nedene doğru yönelir. Bu yüzden tarihçinin mantıksal çıkarsamaları, yalnız kendine ulaşan malzemeyi değil, aynı zamanda onun bu malzemeye bakış perspektifine de bağlıdır. Ancak tarih anlayışının perspektifsel bakışını toplumsal koşulların salt yansıması olarak da düşünmemek gerekir. Tarih anlayışının gözden geçirilmesi, yalnız güncel siyasal gereklere dayanak yapılamaz, aynı zamanda bilimsel gelişmelerden koparılmaması gereken bir doğrultuda da yapılmalıdır. Tarihsel çalışmalarda ulaşılmak istenen sonuç, olgusal malzemelerin genelleştirilmesi ve diyalektik mantığın gerektirdiği üzere, olgular arasındaki bağlamı evrensel yönleriyle tanımanın ve konuyu bu yönüyle aktarmanın önemli olduğudur.

“Tek bir bilim tanıyoruz, tarih bilimi” sözüyle ‘Tarih’ bilimine verdiği önemi ortaya koyan Marx’a göre tarih; temel olarak, insanların doğayla sürdürdükleri aktif ilişkinin sonucudur. “Doğal” ortamı dönüştürmeye yarayan ilk aletle başlar ve bu ortamı “insanileştirme” sürecini başlatır. Kültürel değişimler, temel toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik alet sayesinde, doğal tarihin ve paleontolojinin incelediği fiziksel değişimlerin ve mutasyonların yerini aldığında, tarih kanatlanır. Görüldüğü gibi, insan toplumunun kültürel evrimi, teknik evrimiyle, dolayısıyla da, ekonomik ve toplumsal yapılarının gelişimiyle eştözlüdür.

Marx; toplumun temel yapısı ve tarihi akışın başlıca belirleyicisi olarak ‘üretim tarzı’ kavramını ortaya attı. Buna göre, insanlar yüksek bir sanat ve kültür yaratmadan, kanun kitapları yazmadan, tapınaklar inşa etmeden ve fetihlere girişmeden önce yemek, içmek, doğa etkilerinden korunmak ve üremek zorundaydılar. Bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak maddi üretim ve kendi kendilerinin yeniden üretimi, asıl faaliyetlerini oluşturuyordu. Üretim sürecinde insan-doğa ilişkisi, başından itibaren insan-insan ilişkisiyle iç içeydi. İnsanlar alet kullanarak ve edinilmiş bilgilerinden yararlanarak doğayı değiştirip, yeni nesneler elde ediyorlardı. Bu, üretimin teknik yönüydü ve üretici güçler anlamına geliyordu. Öte yandan insanlar, toplu halde, birbirleriyle temas halinde üretim yapıyorlar, aralarında ilk ve esaslı ilişki olan üretim ilişkilerini oluşturuyorlardı. Bu üretim sürecinin toplumsal yönüydü. Üretimin zorunlu araçları olan aletlerin, hammaddelerin, toprağın ve diğer doğa zenginliklerinin, teknik bilgi ve becerilerin kimlerin elinde toplanacağının, kimlerin maddi üretimle bil-fiil çalışacağının ve kimlerin çalışanları yöneteceğinin düzenlenişi olan üretim ilişkileri kavramını ortaya koyuyordu. Marx’a göre; üretici güçler ve üretim ilişkileri toplumsal altyapıyı; siyaset, hukuk, kültür, ideoloji, eğitim, din vb. toplumsal üstyapıyı oluşturuyordu.

Bu noktada, dünya üzerindeki başka herhangi bir toplum gibi Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı Devleti’nin tarihini ve tarihsel dönüm noktalarını da Marx’ın ortaya koyduğu bu bakış açısıyla değerlendireceğiz. Bu bakış açısı ‘Diyalektik materyalist’ bakış açısıdır.

Diyalektik materyalizm aşağıdaki gibi özetlenebilir;

l-Emek, insanın ayırt edici özelliğinin sırrıdır ve üretim beraberinde belli bir derecede üretici güçleri ve kimi sosyal ilişkileri getirir.

2-Bu üretim ilişkileri ve güçleri, insanlık tarihinde farklı dönemleri ayırt etmemizi ve bu dönemlerin gitgide artarak göz önüne serildiğini anlamamızı mümkün kılar. Üretim ilişkileri ve güçleri arasındaki çatışma devrimci krizleri kışkırtır.

3-Toplumun maddi temeli, altyapısı genelde daha büyük önem taşır ve her ikisi arasında bir etkileşim olmasına rağmen, hukukun, siyasetin, fikrin ve devletin üstyapısını belirler.

4-Sömürücü sosyal üretim ilişkilerinin bir neticesi olan sınıf çatışması insanlık tarihine özgüdür ve bilhassa devrim kabilinden tarihsel olayların ortaya çıkmasında belirleyici rol oynar.

Tarihe ve tarihsel sürece diyalektik materyalist yöntemle bakarak, tarihsel olguların nedenlerini, sonuçlarını, gerisindeki toplumsal güçleri, toplumsal ilişkileri, çelişkileri ve bugün için çıkarılması gereken dersleri anlamak kolaylaşır.

Bu anlamda, Orta Asya’dan gelen göçlerin ve akınların nedenlerini; göçebelik ve yerleşik tarım toplumunun gelişimini, tarihsel süreçte neye tekabül ettiklerini; göçebelik kültürünün mü, yoksa fethedilen yerdeki yerleşik kent kültürünün mü daha gelişkin  olduğunu, göçebelik ve İslam kültürü karşılaşmasını, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sosyo-ekonomik yapısını; Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunu, gelişimini, zayıflamasını, Osmanlı feodalizmini, Osmanlı kapitalizmini ve Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu toplumsal altyapısıyla birlikte değerlendirmek, ayakları yere basan bir şekilde, daha anlamlı hale gelebilir.

Çok zor bir yol seçtiğimizin farkındayız ancak başka bir tarih için emek vermenin de başka yolu yok…

 

Tarih Nedir? Edward Hallet Carr  İletişim Yayınevi.

Bir Devletin Doğuşu:Osmanlılar. Ernst Werner. Yordam Kitap

Marksizm Sözlüğü. G.Bennussan-G.Labica. Yordam Kitap

Tütkiye Tarihi. Osmanlı Devleti’ne Kadar Türkler. Kollektif. Cem Yayınevi.

Marksizm ve Tarih. Matt Perry. İletişim yayınevi.