SEVGİ

 

“daha çok sahiplenmek,

daha çok yararlanmak” mıdır?

 

 Her insanoğlu binlerce yıllık insanlık serüveninin belleğini taşır.

Bilim adamları günümüz modern insanına benzeyen insanın 200.000 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünüyor.

Bu süre içinde insanoğlu doğa ile ilişkisini ve kendi aralarındaki ilişkiyi SEVGİ temeli üzerine kurmadı.

**
Hep sahiplenmek, bağlanmak, sömürmek, kıskanmak üzerine kurdu ve sahiplendiği, bağlandığı, sömürdüğü şeyleri şiddet kullanarak korumaya çalıştı.

Ailesine, klanına, dinine, milliyetine, malına, mülküne, eşyasına bağlandı.

Bu bağımlılıkta güvenlik aradı.

Belki de insanoğlunun en büyük yanılsaması buydu.

Sürekli ve kalıcı bir güvenlik.

**

Bunca doğal felaketin, salgın ve hastalığın, savaş ve terörün, trafik kazası veya başka kazaların olduğu bu dünyada sürekli ve kalıcı bir güvenlik olabilir mi?

İnsan bütün bağımlılıklarından ve binlerce yıldır belleğini doldurduğu koşullanmalarından özgür olmadığı sürece aradığı sevgiyi bulabilir mi?

Kendini bilmeden, kendi içindeki çatışmalardan kurtulmadan gerçekten sevebilir mi?

**
Biz insanın kendisi ile değil, onun hakkında düşüncelerimizde yarattığımız imgelerle ilişki kuruyoruz.

Günümüzde imgeler (imaj) her değerin önünde.

Biz gerçekte hiçbir şeyle önyargısız ilişki kurmuyoruz. Belleğimizdeki bilgilerle, imgelerle, kızgınlıklarımız, incinmelerimiz, acılarımız ve hazlarımızla ilişki kuruyoruz.

Bu ilişki sevgi değil.

Sevgi bunun çok ötesinde bir şey.

Bizim sevgi dediğimiz şeye dikkatle baktığımızda gördüğümüz şey;

“daha çok sahiplenmek, daha çok yararlanmak.”

 Sevgi bu mudur?

Kadın, erkek ayırmadan biz insanlar zihnimizi dolduran, geçmişe ait bu bilgi ve imgelerden, kısaca BİLİNEN den özgür olmadıkça ne gerçek sevgiyi tanıyabilir ne de içinde acıların, hırsın, şiddetin, kıskançlıkların, açgözlülüklerin olmadığı bir ilişki kurabiliriz.

**
İnsan şiddet yüklüdür,

Hiçbir din, hiçbir ideoloji, insanı bu eğiliminden kurtaramaz.

Sadece insanın KENDİNİ BİLMESİ ve içindeki şiddetin farkında olması ile çatışmalar son bulur.

**

Bunun farkında olmadıkça ne doğanın kıyımı, ne buzulların erimesi, ne birçok hayvan neslinin tükenmesi, ne savaşlar, ne katliamlar, ne işkenceler son bulur.

**
Bizim her bölünmemiz daha fazla acı, daha fazla ölüm demektir.

Oysa biz insan, biz toplum, biz DÜNYAYIZ.

‘We are the world ‘ sadece bir şarkı değil.

Biz gerçekten dünyayız. Biz her geçen gün daha fazla bölünüyoruz.

Irklar, dinler, milliyetler, sınırlar, ideolojiler yeteri kadar böldü.

Şimdi sıra mezheplerde, fikirlerde ve başka şeylerde.

Biz geçmişin bilgisiyle binlerce yılda buraya geldik.

Geldiğimiz yer kıyametten belki 50, belki 100 yıl öncesi. Kıyametimizi biz arattık.

Kıyametimizi hırsımız, açgözlülüğümüz, hasetimiz, sevgisizliğimiz yarattı. Biz doğayla ilişkimizi beceremedik.
**

Biz kendi aramızdaki ilişkiyi de beceremiyoruz. Çünkü hırslıyız, açgözlüyüz, kıskancız, sahiplenmek istiyoruz. Şiddet yüklüyüz. Bizim bağlandığımız şeylere karşı olanları, karşı gelenleri sindirmek, boyun eğdirmek hatta yok etmek istiyoruz. Bütün bunlar hem içimizdeki, hem toplumdaki, hem dünyadaki çatışmaları körüklüyor .Biz dolu dizgin kıyametimize doğru gidiyoruz