2010 Yılı Eylülünde referanduma sunulan Anayasa değişikliğinde çok gürültü koparılmış, Anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi, HSYK ve AYİM'deki yapısal değişiklilere indirgenmiş, bütün tartışmalar bu noktalarda toplanmıştı.
Oysa gözden kaçırılan, belki de gözden kaçırılmak istendiği için yukarıdaki değişikliklerin yem olarak kullanıldığı referandumda bizi öz kültürümüzden koparıp batı ve değerlerine yakınlaştıracak yapısal değişiklikler söz konusu idi.
Darbecilerin yargılanması, ordudan atılanlara özlük haklarının iadesi gibi değişiklikler millet nezdinde olumlu bir hava oluşturmuş, "inadına" ve "yetmez ama" evete okkalı malzeme olmuştur.
Toplumu yapısal olarak değiştirecek değişiklikler ise gözden kaçmış ve kaçırılmıştır. Bu yazımızda gözden kaçan/kaçırılan anayasa değişikliklerini inceleyeceğiz:
1) Anayasanın 10. maddesinde "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yasama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. " şeklinde yer alan kadın erkek eşitliği ve devletin bunu sağlama yükümlülüğü, "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yasama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. 'Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.'
'Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.'" şeklinde değiştirilmiş, pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağı anayasal ilke haline getirilmiştir.
Toplumun değerleri ile çelişen hükümler, düzen değil çatışma çıkarır. Nitekim, referandumdan sonra kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, toplumda kadına yönelik şiddeti önleme adına yaptığı çalışmalarla şiddeti önleyememiş, aksine şiddetin ve boşanmaların artmasına sebep olmuştur.
2) Anayasanın 20. maddesine kişisel verilerin korunması adına "Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla islenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir." fıkrası eklenmiştir. Her şeyin şeffaf ve herkesin bilgilerinin ortada dolaştığı bir çağda korunan kişisel veriler değil, nesep bağının gizlenmesi olacaktır. Soy bağı sıhhatini kaybedebileceği gibi, en basitinden bri seçimde adayın Müslüman, Gayri Müslim, Türk, Ermeni, Rum... olup olmadığı sorgulanamayacaktır.
3) Anayasanın 41. maddesine "Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her turlu istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır." fıkrası eklenmiştir. Çocuk haklarını genişletme gibi bir mana ve amaç gözükse de ebeveynin velayet hakkının sınırlanabileceği ve hatta devletin çocuk üzerindeki hakkının velayet hakkından üstün olduğu madde metninden anlaşılmaktadır.
4) Referandum tartışmalarında hiç değinilmeyen ve "Ekonomik ve sosyal konsey kuruluyor" tek cümleciği ile geçiştirilen bir diğer değişiklik ise 146. maddeye eklenen şu fıkradadır:" Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında hükümete istisari nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve isleyişi kanunla düzenlenir."
Ekonomik ve Sosyal Konsey; Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 61-72. maddeleri ile düzenlenmiştir. Referandumda hiç göze çarpmayan bu değişiklik, bir entegrasyon değişikliğidir. Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenecek denmekte ise de bu düzenlemenin BM Antlaşmasına uygun ve entegre olacağı kuşkusuzdur. Hükümet dışı örgütlerin (non-governmental organizations-NGO) hükumet üzerindeki etkisinin artmasına, yasama/düzenleme yetkisinin gerçek ve tam bağımsızlık hilafına dış oluşumların etki-teklif-tavsiye-telkinlerine daha açık hale geleceğine kuşku yoktur...