RAHAT BIRAKIN KADINLARI

Geçtiğimiz pazartesi günü Halk Eğitin Merkezinin yılsonsu gergisinin açılışında bulundum. Yağmurlu bir gün olmasına rağmen tören salonu kadınlarla hınca hınç doluydu. Kursiyer kadı

Geçtiğimiz pazartesi günü Halk Eğitin Merkezinin yılsonsu gergisinin açılışında bulundum. Yağmurlu bir gün olmasına rağmen tören salonu kadınlarla hınca hınç doluydu. Kursiyer kadınlar kadar konuk kadınlarda heyecanlıydı.

Önceleri yalnızca biçki-dikiş, nakış öğretilirdi Halk Eğitim merkezlerinde. Şimdi ise diksiyondan, yabancı dile, yağlı boya resim çalışmasından takı tasarımına kadar onlarca farklı dalda kurs açıyor ve kalifiye eleman yetiştiriliyor.

Protokolün geciken gelişini beklerken, bazı kadınlar gruplar oluşturarak sohbetler ediyor, bazıları ise sergiyi dolaşıyordu.

Ben, takı atölyesinin sergisinden kendimi alamadım. Kapalıçarşı kuyumcularında bile ender görülecek farklılıkta takılar tasarlanmış ve yapılmıştı. Taşlarla, boncuklarla, gümüş ve altınla yapılmış çok ince ve yoğun emek harcanmış çalışmalar vardı. Yaka yerine kullanılacak kadın portesi takı en çok kafamı yoran oldu. Her ayrıntısı düşünülerek işlenmiş, göğüs altına kadar inen mavi kadın kolye nerede kullanılırdı? Ya ağır işçiliğini bakana gösteren bileklikler, yüzükler, iğne oyası ile harmanlanmış kolyeler?

El emeğinin göz nurunun en güzel örneklerine bakıyordum. Ama bu sergide asıl gördüğüm kadının azmi ve sabrıydı.

Yaşları otuz ila atmış arası olan kursiyer kadınlardaki bu azim ve sabır nedendi? Neden bu denli ince işlerle uğraşıyorlardı?

Kadınları kursa getiren ilk neden belki de kendilerini oyalayacak uğraş edinmekti. Ama işi öğrendikçe ve ustalaştıkça uğraş amaca dönüşür. Ürettiğini satacak pazar arar. Emeğinin karşılığını alamayacağını bile bile eline üç beş kuruş geçmesi için çabalar. Aslında bütün kadınların çabasıdır üç beş kuruşu kazanmak, aradığında çantasında haçlığını bulmak. Kimseye hesap vermeden alış veriş yapmak.

Takılardaki yoğun emeğe bakarken gözlerimin önüne kâğıt toplayan kadınlar geldi. Karda, ayazda, yağmurda, güneşte, bıkmadan, usanmadan kendilerinden büyük yükü çekerek çöpten çöpe dolaşan kadınlar. Sırtları manto nedir bilmeden kışı geçiren kadınlar. Güneşten yüzlerinin rengi değişen kadınlar.

Süper marketlerin çöp konteynerinden meyve, sebze seçen kadınlar. Trafikte mendil satma telaşında çocuğu kazaya kurban olan kadınlar. Eşleri tarafından terk edilen, çocuklarına bakma telaşında her işi yapan kadınlar.

Dişiyle, tırnağıyla didinerek yaşama karşı ayakta durmayı başaran kadınlar.

Kadınlar, bu ülkenin anaları, kızları… Dışarıda çalışanı, evinde çalışanı, yaşamı zoru ile kucaklayan kadınlar. “Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmen” görüşünü yıkmaya çalışan kadınlar. Gözlerinin açılmasına izin verilmeyen kadınlar.

Biz kadınlar... Tarlada ılgat, hükümette bakan hatta başbakan... 

Her alanda her yerde işten kaçmadan çalışıp, alın teri dökmekten korkmayan,  şapkasını eğmeyen biz kadınlar. Babalar, oğullar ve eşler, sizler kadar bizler de akılı, zeki ve direnme gücüne sahibiz. En çok bizler istiyoruz, ocakta tatla aşın kaynamasını, huzurla ailecek yemek yemeyi. Oğulların, kızların iyi eğitim almasını, ülkemizin kalkınmasını, ileri girmesini. Aksi durumda da en çok bizler üzülürüz.

Akıllı olduğumuz kadar da duyarlı ve duygusalız.

Bir kadının/annenin öncelikli çabası, sevinci ve üzüntüsü çocuğudur. Çocuğu daha cenin iken anne yaşamını ona adar. Kendisi aç ve susuzken, çocuğunu besler. Onu her türlü tehlikeden korur. Hatta babalar çocuklarını terk eder, anneler bağrına basar.  

Hâl böyle iken bir anne isteyerek çocuğunu öldürür mü?

Düşük yaptığında hüngür hüngür ağlayan anne, isteyerek bebeğini aldırır ve ona kıyar mı?

Kıyar mı bebeğine beyler?

Kıymaz!

Sizler de kadınlara yani annenize, bacınıza, kızınıza, eşinize kıymayın beyler. Onların üzerinden siyaset yapmayın. Onların üzerinden güç göstermeyin, namus abidesi olmayın. Rahat bırakın kadınları. Onlar kendisini tanır, işini bilir.

Altmış yaşında sabırla, azimle takı tasarlayıp, takı yapan kadın neler yapmaz…

Rahime Kaya