Paraya Güvenmek

Düşün

MAĞRİB’DE BİR şehrin ilim ve faziletçe en meşhur âlimlerinden biri, her gün olduğu gibi, o gün de öğrencilerine ders vermekle meşguldü. Ancak, âlimle acilen görüşmek isteyen bir kişi yüzünden, derse birkaç dakika ara vermek zorunda kaldı.

Gelen kişi, şehrin en zenginlerinden biri değilse bile, hatırı sayılır tüccarları arasındaydı. Adam, âlime:

“Size bir maruzatım var” dedi. “Ben hacca gitmek istiyorum. Bunun için, sene boyu kenarda üç yüz altın biriktirdim. Acaba bu para rahatlıkla gidip gelmem için yeterli olur mu?”

Âlimin cevabı şuydu:“Bu para rahatlıkla gidip gelmen için yeterli olmayabilir.”

Bunun üzerine, adam:“Peki öyleyse,” dedi. “Biraz daha biriktirir, seneye giderim.”

Adamın medreseden ayrılmasının üstünden fazla bir zaman geçmeden, bu kez, ayağında çarık, elinde küçük bir bohça ile sade halli bir derviş âlimin ziyaretine geldi.

“Fazla durmayacağım” dedi derviş. “Allah nasip ederse, hac için yola düştüm. Diyeceğin, istediğin bir şey var mı?”

Âlim:“Yolun açık olsun. Oralara bizden de selâm götür; dua et bizim için” dedi, sonra da kucaklaşıp vedalaştılar.

Öğrenciler, yarım saat içinde gördükleri bu iki manzara karşısında şaşkına dönmüşlerdi. İçlerinden birisi:“Hocam” dedi, “Tüccar geldiğinde, ‘Hac için üç yüz altın yetmeyebilir’ dediniz. Bu adamın ise belki bir altını bile yok. Ama ona yolun açık olsun dediniz.”

Âlim şu cevabı verdi: “Çünkü tüccar, parasına güveniyordu. Üç yüz altının başına ne geleceğini, yetip yetmeyeceğini ben garanti edemem. Ama derviş, ‘Allah nasip ederse’ diyerek yola koyulmuş. İnanıyorum ki, güvendiği Allah onu yolda bırakmayacaktır.

Kaynak: Düşündüren Öyküler’den alınmıştır.

//

H

CAN YOLDAŞI

Sen hürriyetin türkülerin kızı

Sen sıcaklığı kanımın

Şu koskoca dünya üzerinde

Yoldaşı kimsesiz canımın

 

İşte gözgöze geldik bu akşam

İnandım aşılırmış Kaf dağları da

Kollarında bakir toprak lezzeti

Yanıyorsun bir damla ter kadar güzel

 

Sarışın tarlaları mı kucaklamışım ben

Ne bu çiçek kokusu ekin kokusu

Deli bir rüzgâr geçiyor gönlümden

Yıldızlar ışıyor gözlerin gibi

 

Böyle konuştukça avucun sıcak sıcak

Karşımda ıslak dudaklar titrer

Başım üstünde yeni doğmuş ay

Altın tınazlar gibi savrulur içim

 

               

Mehmet BAŞARAN

////

 

Gülümse

Emel ve Cemalin atı      

 

Temelle Cemal birer at alırlar. Ama sürekli karıştırırlar, hangisi benim hangisi senin diye, Temelin bir fikir gelir aklına ve der:

Cemal atın birinin kulağını keselim o zaman karıştırmayız belki ve atın kulağını keserler. Ama yine karıştırırlar.

Temel der ula yine karıştırayruz.Bari öbür kulağını da keselim hayvanın öbür kulağını da keserler. Yine karıştırırlar.

Temel der ki kuyruğunu da keselim belki o zaman karıştırmayız. Kuyruğunu da keserler hayvanın. Tekrar karıştırırlar . Ve Temel sonunda der ki:

Ula Cemal hayvanın kulağını kestik karıştırdık öbür kulağını kestik yine karıştırdık,kuyruğunu kestik hala karıştırıyoruz en iyisi sen siyahına bin ben beyazına.

 

///

Kulağına küpe olsun

İlme yasak koyanlar veya insanları yalanla meşgul edenler, aklın ve insanlığın en büyük düşmanıdır.

İbn Haldun