Futbol her ne kadar fiziksel bir oyun gibi görünse de aklın daha yoğun olarak kullanıldığı bir spor dalıdır.
Cruyf’un da dediği gibi “futbol basit bir oyundur. Asıl mesele onu basit oynayabilmektir”.
İşte pazar günü başaramadığımız şey buydu “basit ve akılla oynayamamak”.
İlk golü bulup taraftarın baskısını kırmışken, rakibin adına boyun eğip bireysel panik yaparak beraberliği sağlattık.
Devre bitmeden rakibin kırmızısı ekmeğimize yağ sürer, ikinci yarı bu maçı alırız diyerek gittik devre arasına.
40 bin kişilik taraftarı önünde risk alacağı garanti olan bir takıma karşı daha akıllı bir taktik izlememiz gerekiyordu.
İkinci yarı başladı. Ama bizim yapmamız gerekeni rakip yapıyordu.
Orta sahada biraz daha dik durup arkaya top atmamız lazımdı ama başaramadık. 22 yaşındaki Boey 40 yıllık topçulara bastı çalımı geçti. Sol arkamıza bir takviye ile bu iş çözülürdü. Lakin “beraberlik iyidir” demiş olacak ki kenar yönetim, biz nasıl izlediysek onlar da izledi kenardan.
Gol geliyorum diyordu ki 35’lik Mertens, Ertuğrul’a futbol dersi vererek aldı penaltıyı. Allahtan topun başında Gomis, kalede ise Günay vardı.
Yanımdakilere atamayacak, atamayacak derken haklı çıktım.
Kaçan penaltıdan sonra Okan Buruk delice değişiklikler yaptı. Ama biz yine göremedik yaptığı hatayı…
Sağdan gelen Boey’i durdurmak aklıma nedense gelmiyordu.
Ve korkunun ecele faydası olmadığı bir daha kanıtlandı. Adam önce 2 kişinin sonra da 3. oyuncumuzun resmen içinden geçti.
Serseri bir top ve bizim takımda Günay’dan sonra sahanın en iyisi Kitsoui’ye çarpan top ağlarla buluştu…
Bu maç için sorulacak çok şey var futbol adına.
Ama en önemlisi Erol Bulut’un neden korktuğu.
Sahi niye korktuk ki?