Bir Türkmen duası şöyledir:
"Tanrım, ilk önce dağa taşa ver.
Ormana, hayvanlara, suya ver.
Ondan sonra insanlara, kapı komşuya, muhtaç olana ver.
Kalırsa, en son bana ver...."
Bir zamanlar böyle dua edilirmiş. Bir de şimdiyi düşünüyorum.
Ne olursa olsun ama benim olsun, düşüncesi hayatımıza o kadar yerleşti ki…
**
Prof. Nazmi Avcı’nın bir yazısını çok kıymet verdiğim Ugurol Barlas Bey paylaşmıştı.
“Eski yazıtlardan birinde şöyle diyor yazar;
Kuzu, dizlerinin üzerine çökerek annesini emer. Karga yaşlı annesini besler; bunun adı "saygılı davranmaktır."
Horoz şafak vakti öter, yaban kazları her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar. Bunun adı ''söz tutmaktır.''
Yaban kazı ve yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez. Bu ''sadakat'' olarak adlandırılır.
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında bütün grubu oraya davet eder ve paylaşır. Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır; Bunun adı ''adalettir.''
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse, hayvandan beter bir halde yaşıyordur.
Nereden nereye geldik?
Bu zaman ve sistemde, nasıl bir insan nesli türedi ülkemizde, bilmiyorum. Milyonlarca canlı ile birlikte insana dair umutlarımız, geleceğe dair hayallerimiz de artık kül oldu.
Vardır bunda da bir hayır diyelim.