Nankör

“Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen, fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir.” Oscar Wilde

 

Zamanımızda nankörlük insanların içine işlemiş bir duygu halini almış.  Bazı kişiler, menfaatleri bitince, onlara fırsat yaratanları silerler ve yerimize sıradakini alırlar. Kişiye iyi niyetle destek olanlar o an nankörlükle tanışırlar. Dost  diye sarıldıklarımızın dostluk adına muhteşem özellikleridir nankörlük.  Hepsi de mi böyle çıkar? Biriniz bari farklı olun! Olmazzz….

Bütün dost sandıklarınız nankörlük etti diye, insanları sevmekten mi vazgeçeceğiz. Tabii ki, hayır daha çok seveceğiz. İnsanlara olan güvenimizi kaybetmeyeceğiz.  

 

Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı’nı geziyormuş. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar. Bir ara gözü kekliklere ilişir padişahın. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, "tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı 300 altın....  Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır... "Hayırdır" der satıcıya, "bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?".  Satıcı, "bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor,ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" diyor.....

"Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor. "Satın alıyorum" diyor padişah, "al sana 500 altın..." parayı veriyor, hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor. Adam şaşırıp, “ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi”? diye dövünürken, padişah gürlüyor: "Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir...  Bunun akıbeti er veya geç budur."

Nankörlükle karşılaştık diye insanları sevmekten vazgeçemeyiz. Bizim yaptığımız iyilikler bir gün mutlaka karşımıza çıkacak. Bizim yapmamız gereken, Yavuz Sultan Selim gibi ihanet edeni, nankörlük edeni affetmemek …

 Peki, kime güveneceğiz?

Güvenmek mi? Bu dönemde birine güvenmek o kadar zor ki, düşünün işte “ Ağzında bal olan arının bile, kıçında iğne var!”

Ama birine güvenmekte, zorunluluktur. İnsanoğlu işte, nice kazıklar yemiş olsa da, güllük gülistanlık bir yaşam ister. İnsan, sırtını dayayabileceği birini, ağlayabileceği bir omuz ister. Bu güven boşa çıkar çıkmaz o karşınızdakinin insanlığına kalmıştır. İnancımız gereği, yetiştirilmemiz gereği biz insanların her zaman iyi niyetli olduğuna inanacağız. Bütün iyi niyetimize rağmen, hala kötülük düşünülüyorsa, bizim için düşündüğünü kendi yaşasın demekten başka bir şey gelmiyor., içimden…