MUTLULUK

Mantık, insan bir bireydir çünkü, insanın parçaları insan değildirler. Yani taş birey olamaz, taşın parçaları yine taştır diyor. Bilgi bilim, ruh bilim ve toplum bilim açısından birey toplumu oluşturan insanlardan her biri yani türleri oluşturan teklerdir der. Eytişimsel ve Tarihsel özdekçilere göre birey, toplumsal ilişkilerin bütünüdür. Bireyi toplumsal ilişkiler belirler ve oluşturur. Demek ki birey ne türlü bir sosyo – ekonomik – politik formasyon içindeyse o türlü belirlenmiş ve oluşmuş bir bireydir. Tarihsel süreçte oluşmuş sınıflı toplumlar bireyin serbestçe gelişmesini engellemişlerdir. Bireyin gelişmesi herkesin gelişmesi ile eş deyişle toplumun gelişmesi ile koşulludur. Birey bütün yanları ile ancak toplumcu bir toplumda gelişebilir. Bu bir sav ya da varsayım değil bilimsel bir saptamadır. Toplumcu toplumlarda bireyin gelişmesi esasen baskıların ortadan kalkması ile olanaklıdır. Bu şu demektir, toplumcu toplum bireyin çok yanlı gelişmesini zorunlu olarak gerçekleştiren bir toplum biçimidir. Bireyin ruhbilimsel değişmeleri de toplumsal değişmelerin bir yansısıdır. Köleci toplumda her şey köle sahibi içindi. Feodal toplumda her şey feodal beyler için oldu. Sermaye toplumunda her şey sermaye için oldu.

 

Kapitalist sistem insanı yabancılaştırmıştır. Bireysel kurtuluşlar insan için umut olagelmiştir. İnsan tek başına mutlu olma yolları aramaya başlamış, yalnızlığa itilmiştir. Tek başına mutlu olamazsınız, düşünmeyi unutan yaşlı insanlar gibi sürekli geçmişin mutlu günlerine giderek kendinizi avutursunuz. Hatta sonuçta paranoya belirtileri başlar, her şeyden şüphe eder hale gelirsiniz, kendinize güveninizi kaybedersiniz. Geleceğe yönelik planlar kurarsanız, başarısızlıklar halinde biriken yıkımlar yine sizi depresyona iter. Bir de yaşamdan ne beklediğiniz önemli ve etkilidir. Bilgi edinme yollarını kapatır, tekdüze, monoton bir yaşam tercih etme zorunluluğu doğmuştur. Böylece bilgi tüketme sorununu engellemiş, sıradanlığı seçmiş olursunuz. Bilgi öğrenen ve tüketenleri rahatsız eden şeyler sizi rahatsız etmez, mutlu da olursunuz. Çünkü, nasıl olsa sizin adınıza düşünen ve karar veren birileri mutlaka vardır.

 

Başa bir yaşam biçimi de sorgulamamak. Doğma kurallar içine girerseniz, sokakta yürüyüşünüzü, giyiminizi, oturmanızı, odaya nasıl girmenizi, nasıl düşünmenizi, toplumla ilişkilerinizi kendiliğinden düzenlemiş olursunuz. Bu kurallar siz doğduğunuzda da vardı. Bu dünya da zengin olan, öbür dünyada fakir olacak, bu dünyada fakir olan öbür dünyada zengin olacak gibi denklemler ya da yoksulluğun, sömürünün kader olduğunu size bildiren dünya görüşleri sizi kaderci, boyun eğen bir kişi haline getirir ve düşünme ve kuralları sorgulama gereksinimini duymazsınız.

 

Bunlar birer yaşam biçimleridir. Mutluluğu kalıplar içerisine koyamazsınız. Bu yaşam biçimleri ile birey mutlu olduğunu sanır ama yaşam anlamlımıdır değimlidir? Bunu sorgulamak ya da yaşamı anlamlı kılmak gerekmektedir. Marks “ insan toplumsal ilişkilerin ürünüdür “ der. İyi bir çevre ya da gurup, gurup içerisinde sosyal faaliyet, kendini ifade edebilme, gurup içerisinde birebir yakın ilişki insanı mutlu kılar. Toplumsal ilişkiler yozlaşırsa insan da yozlaşır. Bunu önlemek bireyin elindedir, kendi gündemini kendisi belirlemelidir. İnsan olabildiğince kendi eksikliğini gidermelidir.

 

Mutluluk bir gülümsemenin arkasında yatan nedenlerdir. Bir gülümsemenin arkasında yatan nedenleri iyileştirmek gerek. Her şey yaşanarak öğrenilir. Başkalarının sizin adınıza karar vermelerine izin vermeyin. Sömürülmeyin.