MUHALEFETİN ADAYINDA OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

Sayın Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayında olması gereken özellikleri şöyle betimliyor:

Çalmayacak, yolsuzluk yapmayacak...

Yalan söylemeyecek...

İnsanlara hakaret etmeyecek...

Ayrımcılık yapmayacak...

En önemlisi de adil olacak, dedi.

Pek çok yorumcunun bu özellikler ile Kılıçdaroğlu’nun kendisini tanımladığını iddia etmeleri çok yüzeysel bir değerlendirmedir. Sayın Kılıçdaroğlu bu özellikleri sıralarken esas aldığı kriter Cumhurbaşkanı Erdoğan’da yok varsaydığı özelliklerdir. Bu özellikler ortalama değerlere sahip her insanın taşıyacağı ASGARİ özelliklerdir. Bu özellikleri taşıyan sadece muhalefet kanadında siyaset yapan binlerce insan vardır. Bu nedenle muhalefetin cumhurbaşkanı adayı için bu özelliklerden daha fazlasına ihtiyaç vardır. Fazladan dediğimiz özellik Erdoğan’a karşı en yüksek oyla kazanma şansı olan adayda bulunan özelliktir. Bu adayın en fazla oyla kazanacak olması fazladan pek çok özellik taşıdığı anlamına gelir ki, bu fazladan pek çok özellik, kendini en çok oyda GÖSTERİR, ya da en çok oyda görünür. Öyle ise salt Erdoğan’ın olumsuz özelliklerini dışlayan ve en temel insani özellikleri taşıyan bir aday ‘yeter nedenleri’ taşıyamaz. Erdoğan’ı yenmek için daha fazlasına ihtiyaç vardır. Bu özelliklerin yanında halkın şu ya da bu kesimlerinin oylarını şu ya da bu artı özellikleri ile alabilecek bir adayın, amaca ulaşmayı kolaylaştırıcı bir rol oynayacağını akıldan çıkaramayız.

Erdoğan’ın karizmatik bir özelliği olduğunu kabul etmeliyiz. Muhalefet kendi adayı için Karizmadan korkmamalıdır. Demokrasiye geçileceği için seçilecek cumhurbaşkanının karizma sahibi olmasına gerek yok, ya da böyle bir aday seçimleri kazanırsa etkili cumhurbaşkanlığını bırakmayarak demokratik rejime geçişi engelleyebilir gibi argümanlar, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yukarda vurguladığımız ciddiyetini yeterince kavramadığımız ya da kendi kendimizden korktuğumuz anlamına gelir. Muhalefetin adayının karizmatik olmasında bir sakınca değil olsa olsa bir avantaj ortaya çıkar. Daha fazla oy alınır ve seçimlerin canlı ruhu olan kitlelerin heyecanı ve enerjisi artar, bu enerji ise her değişim döneminin gereksindiği kuvvetlerin kaynağıdır. Şu gözlemleniyor ki muhalefet tek tek ve bir bütün olarak dönüştürücü bir heyecan ve dirilik yaratabilmiş değildir, AKP kanadındaki yarı heyecansızlık ve atalet muhalefete heyecan ve dirilik olarak yansımış değildir. Bu değiştirici ve dönüştürücü heyecanın yaratılması çıkarılacak adayın adı ve özellikleri ile belirlenecektir.

Yazımız, muhalefetin adayı olarak en çok adı geçen Sayın kemal Kılıçtaroğlu’nun adaylığına karşı yazılmış bir yazı değildir. Yazımız özü itibariyle olguyu ve olgunun olumlu çözülmesi için olgunun bizzat kendisinin gereksindiği adayın özelliklerini aramıştır.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin bugün uyguladığı politikaları başarılı bulduğumuzu ama geçmişteki politikalarını ise başarısız bulduğumuzu yukarda söylemiştik.

Kuşkusuz bu özellikleri Sayın Kılıçdaroğlundan daha iyi taşıyan bir aday adayımız yoksa, aday Kılıçdaroğlu olmalıdır, ama var ise bu her kim ise, ikincil sebepler ile   önü kapatılmamalıdır.

Kılıçdaroğlu’nun bu makamı en çok hak eden aday olduğunu söylemek” hakla görev” arasındaki ilişkiyi yanlış konumlandırmaktan doğar. Burada Kılıçdaroğlu’nun muhalefetin en geniş örgütlenmesine katkısı ve son bir iki yıldır bizzat partisinin önderi olarak yaptığı muhalefetin etkinliği nedeni ile pek çok şeyi hak etmiştir. Ama burada söz konusu olan bir makamı hak etmek- etmemek değil, bir makamı en etkili biçimde kazanmaktır. Hak etmek ile kazanmak aynı şey değildir.

 

En genelde, bir iş için bir insan ya da bir insan için bir iş konusu düşüncenin önüne konarak tartılırken “Tartışılan ve tartılan ve tartı” nedir? Bu üç öge açık seçik kavranırsa tartışmanın sonucunda daha açık sonuçlara ulaşılabilir. Tartışma denilen etkinlik iki ya da daha fazla kişi arasında olan bir etkinlik gibi düşünülür. Bu düşünce tartışmaya dair kavramsal düşünmeyi kavramamış olduğumuzun açık bir göstergesidir. Tartışma bin kişi arasında yapılsın ya da tek kişinin kafasında yapılsın kişilerin bir tartışması değildir. Olguların tartışılmasıdır.

Burada olgumuz, mevcut cumhurbaşkanı ve onun anlayışına göre oluşmuş bir rejimin değiştirilmesi için yapılacak seçim ve bu seçimde gösterilecek muhalefetin adaydır. Tartılan iki yan vardır, birinci terazi kefesinde Erdoğan ve zihniyetinin toplumsal gücü, öteki kefede ise en genelde muhalefetin zihniyeti ve toplumsal gücü + muhalefetin adayının toplumsal gücü. Erdoğan’ın bulunduğu kefede onun ve zihniyetinin gücü birleşmiş haldedir. Muhalefetin adayının bulunduğu kefede muhalefetin toplumsal gücü az çok bellidir ama adayın bu güce ne ekleyeceği ve bu güçten ne azaltacağı belli değildir.

Belirlenecek aday Muhalefetin toplumsal gücüne ek bir güç katmalıdır.

Toplumsal değişimlerde belirleyici olan kişinin, öznenin, adayın kişisel özelliklerinin yarattığı güç ile nesnelliğin değişim için biriktirdiği gücün bileşkesidir.

Hiç duraksamadan söyleyebilirim ki, bu yazı İmamoğlu’nun adaylığını çağrıştırmak için yazılmış değildir. Ama nesnelliğin çağırışına ve istemine Ekrem İmamoğlu’ndan daha uygun bir aday yoksa bu son-uç bu yazının suçu olarak düşünülmemelidir.

Bir başka hassas noktaya değinme cesaretini göstermeliyiz. Yapacağımız incelik ve hassasiyet olgunun taşıdığı gerçekliğe gözlerimizi kapatma sonucunu doğurmamalıdır. İdeal ile gerçeklik arasındaki çelişki göz önüne alınmadan ‘ideal gerçek düzeyine’ çıkartılamaz. İdeal pratiğin dışında tuttuğumuz etkisiz bir hayal değildir, ama aynı oranda ideal, pratiğin kendisi de değildir, pratik idealleştirilmeye çalışılırken, aynı zamanda ideal pratikleştirilir, ama burada diyalektik karşıtlığın elastiki dinamizmi göz önünde tutulmalıdır. Çünkü bu karşıtlığın elastikiyeti bizzat olgunun oluşunun orijinal yapılanmasıdır.

Sayın Kılıçdaroğlu Alevi kökenlidir. Bu köken insanın ussallıkla bağında, bağnazlıkla bağsızlığında pek çok dinsel tercihe göre pek ileri bir kültür parçasıdır. Ancak pek çok bakımdan ileri bu kültür, bir seçimde aynı oranda bağnazlığın hücumuna da açıktır. Muhalefetin adayının hücumlara karşı korunaklı olması gerekmez mi?

Ekmelettin İhsanoğlu deneyimi yanlışlıklara ne kadar açık olduğumuzun göstergesidir. Bu deneyimin yaşanmış olması bizi benzeri yanlışlıklara karşı ‘aşılamış’ değildir. Yanlışlıktan kaçınabilmemizin sigortalarından biri, adayın ortak akıl tarafından tespit edileceği beklentisidir.  Yanlışlığa açık oluşumuzun nedenlerinin başında ise kararları bir kişinin verme geleneği ve ihtimalidir.

Umarız Usdışı iktidarı ve rejimi değiştirmek için ussal davranışın yolunu kaybetmeyiz.