Milliyetçilik, herhangi bir kavramdan, terimden öte milletin varoluş biçimi ve duruşu iken ayaklar altına alanlar oldu. Bununla yetinilmeyip kuru vatanseverliğin tanımıyla eşdeğer tutuldu. Millete afyon diye verilirken, iktidara oyuncak diye sunulup, arsızlığa ve hırsızlığa kılıf olarak kullanıldı.
Ahlaksızlığın mübah sayılması noktasında, kapsayıcılığıyla her türlü hukuksuzluğa kisve diye giydirildi. Siyasi rant uğruna yozlaştırılarak milletten soyutlandırıldı ve Milletsiz Milliyetçilik olarak yeniden şekillendirilip basit bir söylem haline getirildi.
Kutsalımızdı, fakat bu defa da Milliyetçilik kimliğini taşıyanlar tarafından kontrolü yitirilerek putlaştırıldı. Kimsenin tekeline teslim edilmemesi gerekirken, illegal karanlığa ışık tutar hale getirildi. Takke düşüp keller göründüğünde, söz konusu koltukların bekası olunca, iktidar hesapları yapanların omuzlarında yeniden yükselip, efsunu ile dilden dile dolaşmaya başladı. Yani rol çalanlar tarafından bizzat reddedilip, kabul sorunu yaşayan Milliyetçilik, dönüp dolaşıp Ülkenin gündemine yeniden oturdu.
Üstelik Ülkenin kaderini tayin etme noktasında kilit rolü üstlenen taraf oldu!.. Fakat hala kişilerden arındırılamayıp, fikri manada bir ilerleme kaydedemedi. Sisteme ‘’kendini yenileyebilme” yetisi olarak entegre edilmesi gerekirken, sürekli ırkçı söylemlerin odağında, kişilere bağlı yönetim modelinde ‘’reaksiyon hareketi’’ olmaktan da öte geçemedi. Herkesin birbirini ötekileştirdiği bu zeminde, araç rolünü üstlenerek demokrasiyi ‘’Daha azların’’ tercih edileceği bir zemine taşıdı.
Daha az teröristin, daha az hainin, daha az bölücülüğün güç sahibi olacağı büyük tohuma, can suyu oldu. Herkesin herkes kadar Ehl-î Vatan olduğu bu aralıkta makamın sigortası rolüne bürünmemesi gerekirdi oysa. Burada kızılması gereken seçmenken, seçilenin taşlanmasının mantıksızlığıysa anlaşılabilecek noktadan uzaklaştı. Şimdi falankesten, filankesten sıyrılma zamanı. Taşımadığı acının siyasetini yapanları fark etme zamanı. Aslolan kapsayıcılığını yitiren Milliyetçilikle değil, hukuk dışılığın meşrulaştırılırken bizden neler götürdüğünü düşünerek hareket etmenin zamanı.
Ya bizdensin, ya hiçsin düşüncesine karşı durma zamanı. Vatanın bekasının siyasilerin değil, Milletin omuzlarında olduğunu bilerek hareket etmenin zamanı. Çıkar ilişkileri üzerine inşa edilen siyasi anlayışa karşı omuz omuza durma zamanı. “Devleti şirket gibi yönetenlere” dur diyebilme zamanı. Bir doğruyla tüm yanlışları mübah kılanlara karşı olma zamanı.
Kutsalımıza sahip çıkıp, irademize koyulan ipotekleri kaldırma zamanı. Suçu ve suçluyu gizleyenlere karşı Adaletin tecelli etmesini sağlama zamanı. Ortadoğu siyasetine boyun eğmeyip, kendi ülkesinde ölmeyi beceremeyenlerin ellerinden Anadolu’nun kaderini tayin etme hakkını ellerinden alma zamanı. Reddedilmesi gereken yanlışın, kabul gördüğü mantığa bürünüp ilkesizliği doğurmasını engelleme zamanı.
Kişileri değil, fikirleri konuşmanın zamanı. Kurtuluşu demokrasiye bağlı olan sultanlığı kabul etmeyip, eşitlikçi toplumda yok sayılan birer isimlerden ibaret olmadığımızı göstermenin zamanı. El ele, gönül gönüle birlik olma zamanı.