Liyakatsizlik…

6 Şubat’ta dünyada eşi benzeri görülmeyen bir felaket yaşadık. Hep birlikte yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Yaralarımızı sarmaya çalışırken hiç düşündük mü? Bu felaketi daha az hasarla atlatabilir miydik?
İnşaatları yapan müteahhitler, malzemeden çalmak yerine ya da daha ucuza mal edip, daha pahalıya satmaya çalışmasaydı. Denetleme görevini yapanlar gerçekten denetleseydi. Zemin etütleri tam anlamıyla yapılsaydı. Bizdensin sorun değil deyip de, hatalara göz yumulmasaydı. Bugün birçok can yaşıyor olabilir miydi?
Fay hattı üzerinde olan il ve ilçelerin belediyeleri ruhsat izni verirken daha ince eleyip, sık dokusaydı. Belki de daha az canımız yanardı.
Sırf iktidar partisinin meclis üyesi olduğu için müteahhitlik yapmasaydı birileri, bugün o üç yüz can yaşıyordu belki.
**
Bu deprem gösterdi ki; birçok kamu binasının elden geçmesi gerekiyor. En güvenli yerin kamu binaları olması gerekiyorken, Hatay’da, Adıyaman’da kamu binaları yerle bir oldu. 
Olanı konuşmanın çok da bir anlamı yok. Ama ders almak gerekiyor. Binlerce canımızı kaybettik. Bundan sonrasına bakmak gerekiyor. 
Umarım bu felaketten sonra herkes üzerine düşen payı almıştır. Müteahhitler binaları yaparken sadece kazanacakları parayı hesaplamaz. Aynı zamanda insan yaşamını tehlikeye atmamak için gerekli tüm önlemleri alır.  Kontrol ekipleri gerçekten kontrollerini yapar, sonra onaylar. 
Gerçekten siyasi değil de, işin ehli, liyakatli kişiler işlerin başında olur. Müteahhit gerçekten kendini bu işe adamış, kontrolör siyasi değil. Ülkesi ve vatandaşların geleceğini gözeterek işlerini yaparlar. 
**
Bu felaketle birçok insan doğduğu, hatıralarının olduğu memleketlerini terk etti. Birçok insan sevdiklerini kaybetti. Hatta birçoğu sevdiğine, canına ulaşamadı. Gidenleri geri getiremeyiz. Anılarda, kalplerde hep yaşayacaklar…
Canımız bir defa yandı. Bir daha yanmasın. Bundan sonra işinin ehli kişiler iş başında olsun.
Yani sözün özü… 
Yaklaşık 46 bin vatandaşımızı deprem değil, liyakatsizlik öldürdü.