LAFÜGÜZAF

Helalleşme üzerine bir iki kelime de biz edebilir miyiz?

Saygıdeğer din adamları, yöneticilik eğitimi almadan makam koltuklarına oturabildiklerine göre, biz de manevi konularda bir iki söz söyleyebiliriz sanırım. (Bunu ironi olarak mı kabul edersiniz bilmiyorum.)

Onların yöneticilik vasıfları olmadan yönetim kadrolarında yer alması, ne kadar abesse, benim de dini konularda ahkam kesmek haddim değil. O nedenle bu konudaki uzmanların açıklamalarıyla meramımı anlatmaya çalışacağım.

Zaten amacım da öteki dünya değil, bu dünya üzerine konuşmak.

Böyle bir girişten sonra gireyim konumuza…

**

Ne demek helalleşmek..?

Bir kişinin başkasına söz, fiil ve eylemleriyle zarar vermesinin ardından oluşan hak ihlalinin affı için tarafların birbirlerine dünya hayatında haklarını helal etmeleridir…

Helalleşmek istiyorsan; önce verdiğin zararı düzelteceksin, bu yolla ele geçirdiklerini sahibine, hak edene iade edeceksin sonra da ondan helallik isteyeceksin.

Helallik, her şeyden önce hak edilmeyenleri hak edene geri vermektir. Pişman olmak ve bir daha yapmamak anlamında özür dilemektir.

Sözün özü; Helalleşmek, geçmişte oluşan GÜNAHLARI SİLME ARACI değildir.

**

En çok sorulan sorulardan birisi; “Hakkını helal et” demek yeterli midir?

Cevap:  Helalleşme sadece sözle olmaz. Hakkın ne olduğu söylenir, borç varsa ve ödenirse helalleşme meydana gelir. Zarar giderilmeden “hadi hakkını helal et” denilirse, muhatap susmak zorunda kalır ya da istemediği halde “helal olsun” diyebilir. Muhatabı bu şekilde zor durumda bırakarak yapılan helalleşme, helalleşme değildir.

Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilâhî adalet, bunu gerektirir.

**

Bu açıklamalar ışığında şu yorumu yapmak yanlış değil sanırım; helalleşmek için öncelikle hak sahibine hakkını teslim etmek gerekiyor.

Peki ölümlere, sakatlıklara sebep olan bir yönetici, bu durumu nasıl düzeltebilir?

Bir yakınını, bir uzvunu, bütün malını mülkünü kaybeden kişinin “helal olsun” demesi yeterli midir, yaşanan mağduriyetin, yapılan yanlışın düzeltilmesine..?

Peki bir yöneticinin, bir idarecinin yanlış yönetiminden, beceriksizliğinden kaynaklanan mağduriyetlerin hesaplaşması, öbür dünyaya kadar beklemeli midir?

 

**

Burada insanoğlu, çözüm adına kendince bir söylem üretir; “Gidenler geri getirilemez. Ama affetmek büyüklüktür.”

“Affet ve Allah’a havale et…”

“Allah’ından bulsun…”

Halbuki Kuran’ı Kerim’de de cennet müjdelenirken, öncelikle günahlarının yani yanlışlarının cezasının çekileceği dile getirilir. 

“İçinizde Cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin hükmüdür. Allah’tan sakınanları oradan kurtarır; zalimleri de dizüstü çökmüş olarak orada bırakırız.”

Hz. Muhammed’in de yine “Allahü teâlâ iman sahiplerine, Cehennemde, günahları kadar azap eder. Sonra imanları sebebiyle ebedi olarak Cennete sevk eder.” dediği söylenir.

Allah, “cennete girmek için öncelikle yaptıklarının cezasını çekeceksin” buyururken, Allah’ın kulundan  bedelini ödemeden helallik istemek, inanca da ters bir durum değil midir?

**

Hak etmediği koltuğa oturarak, bir başkasının hakkını yiyenin, bilgi ve becerisi olmadan yaptığı idarecilikle mağduriyetlere, can kayıplarına neden olanın, öbür dünyadaki cezası ne olur bilemeyiz.

Ama bu dünyada yaptırımı bellidir;

Bir an önce işgal ettiği o koltuğu hakkı olana teslim etmesi ve yasalar önünde hatalarının hesabını vermesidir dünyadaki helalleşmenin yolu…

Bu dünyadaki hesap, başka türlü kapatılamaz.

Kainatı yaratan, yaptığın hataların bedelini ödemeni isterken, onun minicik kulundan neden affeden olarak bir büyüklük istersin?

“Hakkını helal et” sözünün bu dünyadaki anlamı, “ Sana bir zarar verdim, bunun da farkındayım. Ama bunun bedelini ödemek istemiyorum. Hesabı öbür dünyaya bırakalım”dan başka bir şey değildir. 

O nedenle;

Bunca yaşananlar ve acının ortasında “Hakkınızı helal edin” söylemleri, samimi olmadığı gibi, lafügüzaftır…