Her gün özel, her gün kutlanmaya değer aslında. Doğum günleri, nişanlar, nevruz vb. gibi birçok etkinliğin kutlandığı bir zamanda yaşamak insanlara kültürel açıdan çok şey katar aslında.
İ.Ö. 11000 yıllarına uzanan Göbeklitepe’de ilk tören alanlarına ait mimari kalıntılara rastlanıyor. Çatalhöyük sakinlerinin (İ.Ö. 6500) av bereketi için görkemli törenler düzenledikleri biliniyor. Kutlama yapmak bize ilk insandan kalmış bir mirastır.
Dünyanın farklı coğrafyalarındaki kutlamalar da birbirine benzer. Peru ve Guatemala’da Mayaların yaptığı kutlamalarla Orta Asya Şamanlarının ya da İran’da Zerdüştlerin kutlamaları arasında pek çok ortak nokta vardır. Kökleri Pagan geleneklerine dayanan bağbozumu şenlikleri hemen her kültürde mevcuttur. Kutlamalar evrenseldir.
Yazın bitişini ve mahsullerin toplanmasını kutlayan Almanların Oktoberfest’i de Protestanların Martin Luther’in anısına “St. Martins Day” adıyla yaptıkları kutlamalar da, Çin’deki Ay Festival’i de (Moon Festival) Amerika ve Kanada’da kutlanan “Şükran Günü” de hep aynı anlamı içerir. Hepsinin kökeninde uzun emekler sonunda elde edilen hasada şükretmek vardır.
Kutlamanın coşkusunu, birlik ve dayanışma ruhunu paylaşmak kalplerimiz arasında köprüler kurar. Hangi mezhebe hangi siyasi görüşe hangi düşünceye ait olursak olalım, bu topraklarda yaşayan insanları birbirine bağlayan çok değerli bağlar var.
Ben bizi “birbirimize bağlayan” bu bağların, “bizi bölen” unsurlardan çok daha güçlü olduğuna inanıyorum.