Son yıllarda izlediğimiz yabancı film ve dizilerde dikkatimizi çeken en önemli konuların başında kiliselerde ve çeşitli devlet yurtlarında yetiştirilen kimsesiz çocukların, bu süreç sonunda çeşitli suçlara, özellikle de madde bağımlılığı ile ilgili suçlara karışarak normal bir yaşam sürdürememeleri ve suç örgütlerinin temel insan kaynağı olmaları.
Ülkemizde benzer durumdaki çocukların eğitim ve istihdam durumuna bakıldığında, böyle bir durumun yaşanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu olumlu durumun en önemli nedenlerinden birinin geçmişten bugüne ‘Himayeci devlet’ ve ‘Sosyal devlet’ fikrinin bu konuda en iyi şekilde uygulanmış olmasıdır.
Osmanlılar’da yetimlerin himayesine yönelik uygulamalar Avârız Vakıfları, Dârüleytamlar aracılığıyla yürütülmüştür. Bu çocukların eğitimleri ise Darüleytam Mekteplerinde sürdürülmüştür. Süreç, 1873’te kurulan Dârüşşafaka ile devam etmiş, 1917’de kurulan Himâye-i Etfâl Cemiyeti daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumu’na dönüştürülmüş, 1981 yılına kadar faaliyetlerini dernek statüsünde sürdürmüş, 1983’te Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu teşkil edilmiştir. 2011 yılında gerçekleştirilen yasal düzenlemeyle bu hizmetlerin yeni kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmesi kararlaştırılmış, küçük çocuklar için açılan bakımevleriyle on üç-on sekiz yaş arasındaki gençlere hizmet veren çocuk yetiştirme yurtları il özel idarelerine bağlanmıştır.
Günümüzde; korunmaya muhtaç çocukların eğitimi, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun, 25.maddesine göre, “Okul çağındaki korunmaya muhtaç çocukların eğitim ve öğretimleri Milli Eğitim Bakanlığı ile diğer kamu kurumlarına ait okullarda gerçekleştirilir. Herhangi bir nedenle okula devam etme imkanı bulamayan çocuklar, kamu ve özel işyerlerinde ücret mukabilinde çalıştırılarak bir meslek sahibi yapılırlar. Bu şekilde çalıştırılan çocukların ücretlerinin yurt idarelerince tespit edilen miktarı kendilerine harçlık olarak verilir. Geri kalan miktar aybaşını takip eden on gün içinde milli bankalarda çocuk namıma açtırılan hesaba yatırılır. Çocuğun ücretinin başlama zamanı ve miktarı, yurt idaresi ile işveren arasında mahalli örf ve rayice göre tespit olunur. Bu konuya ilişkin hususlar bir yönetmelikle belirlenir.”
Bu çocukların istihdamı ise aynı Kanunun Ek 1.maddesine göre, “Kamu Kurum ve Kuruluşları, reşit olana kadar Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından bakılan ve korunan çocuklar için, her yılbaşındaki, hangi statüde olursa olsun, serbest kadro mevcutlarının binde biri nispetindeki kısmını ayırarak bu çocuklar arasında yapılacak giriş sınavlarında başarılı olanlar arasından atama yaparlar. Bu maddeden yararlanmak isteyenler,18 yaşını tamamladıkları tarihten itibaren, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü vasıtasıyla başvurmak zorundadırlar.”
Bu iki düzenleme gerçekten korunmaya muhtaç çocuklar için hayati önemdedir. Özellikle, bu çocuklarımızın eğitimlerinin devlet tarafından üstlenilmesi ve eğitim süreci sonunda kamu kurumlarında binde bir oranında da olsa kadro ayrılması çok önemli ve hayatidir. Diğer kamu kurumlarını bilmem ama Milli Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatında hemen hemen her birimde, görevlerini başarıyla sürdüren bu çocuklarımıza rastlamak mümkündür.
Bu konuda yürürlükteki düzenlemeleri ve yapılan çalışmaları takdirle karşılıyoruz. Temennimiz, bu çalışmaların daha da geliştirilmesi ve bu çocuklarımızın, mahrum kaldıkları aile sıcaklığını kendi kurdukları yuvalarında sürdürmeleridir.