KIYMET BİLMEK

Bu güzellik insanlar için ne büyük bir haslet, ne büyük bir erdemdir! 

Canlıların tümü: 

Şefkate   Sevgiye   Muhabbete dolanır ve bunların karşısında kırılgandırlar… 

Bir çocuk düşünün: Büyüklerinin – anası babası, ablası abisi hatta hısım akrabadan kimileri – şefkatine dolanır arkalarında. 

Ananın babanın, ablanın abinin kendine sevgiyle, şefkatle, muhabbetle sarılmalarından duyduğu, kendini doya doya koklamalarından htiği hazzı hiçbir şeyden duymaz, hmez.  O çocuk için bir başkadır o haz, o duygu.  

Çünkü bu duygu, htikler; sevildiğinin, istendiğinin o insanlar arasında bir yerinin olduğunun nişanesidir!  

Evin kedisi… 

Kendini her gün besleyen velinimetinin arkasından kuyruk sallayarak dolanı. Velinimeti oturduğunda gelir onu dizinin dibine çöreklenir, sevgiyle başını okşamasını bekler. O bu başı okşarken de kedi velinimetine teşekkür eder mırıl mırıl… 

Bir köpek… 

Sahibi için yeri düştüğünde seve seve canını verir, sahibini koruma adına… 

“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır” demişler, atalarımız. Bunda mutlaka bir gerçek payı vardır ve ben buna şahit olmuşumdur. 

O zamanlar mahallemizde “YILANCI HAYCE” denilen bir teyze vardı ve bizim evin duvarındaki yılanı… 

“Gel gülüm, gel bebeğim, gel güzelim, gel çiçeğim” gibi güzel sözlerle yılanı yuvasından, deliğinden çıkartmış ve yılan bileğine dolanmıştı. 

Günümüz insanlarının böyle bir şeye inanacaklarını sanmıyorum ama ben bunu gözlerimle görmüştüm. 

Kimi çiçekler kendini her gün sulayan, sularken kendisiyle muhabbetle konuşan; halini hatırını soran insanoğluna bir başka açar çiçeklerini. Kokusunu bir başka türlü ulaştırır ona… 

Bir koyun: Her gün evinin kapısında, kendini dağa bayıra götürecek otlatacak çobanı bekler ve onun arkasından gider. 

Çoban nereye giderse o da oraya gider! 

Bir öğretmen eğitmense eğer; başarılı olamayan öğrencilerinin başarısızlıklarının nedenini araştırır; başarılı öğrencilerinin yanında onu küçük düşürmez, ona sevgiyle, şefkatle yaklaşır ve başarmasını sağlarsa kendisi başarısının, öbürüde başarmanın mutluluğunu birlikte yaşarlar… 

Ve… 

Bir işçi: 

İşvereninin (patronun) ya da ustabaşı sının, amirinin dikkatini çekmek için çırpınır; derdi, dikkat çekerek amirlerinin şefkatine, muhabbetine mazhar olmaktır. Çünkü ekmek kapısıdır, orası. Amirlerinin “ellerine sağlık” demesi, onun varlığının onlar tarafından kabullenilmesi demektir! Geleceği için bir zemindir onun için… 

İki gün işe gelmemesi ya da randımanındaki düşüş amirlerinin dikkatini çekecek; nedenlerini araştıracaktırlar!  

Bir de şu türler vardır: 

Hatıra binaen alınmıştır işe. Varlığıyla yokluğu arasında pek bir fark yoktur. Hatırlı arkadaşının hatırı için işveren bu “işe yaramaz adamın” kahrını çeker. Tabii bu da bir yere kadar. 

Ve her gün… 

“Şu adam kendiliğinden defolup gitse” diye dua eder. O kendiliğinden giderse hatırlı arkadaşına mahcup olmayacaktır. 

Ve… 

Kimsenin karakaşına, kara gözüne hatıra binaen de olsa hiç kimse para vermez…