Kayıp zamanlar

“Geriye kalan…”

Hayalleri, umutları iyi ve güzel olanın, hak ve hukukun üstün gelmesi için verdiği mücadele ile zalime karşı mazlumun yanında olan, dünya malına ve tûl-i emeline beş para kıymet vermeyen, doğruluğun bayrağını alıp yürüyen, haksızlık ve zulme karşı, sonunu düşünmeden, korkusuzca tavrı ve bir kale gibi duruşu ile bir yerde namı anıldı mı dünyalara sığmayan 18-20’li yaşlarım…

Herhangi bir konuda bir fikir beyan etti, söz söyledi ise o doğru kabul edilen zamanlarım dimağımda daha dün gibi …

Oysa ne gençlik ne sıhhat ne mutluluk ne güç ne maddiyat ne makam mevki insana asla baki değil…

Bu hayatta, bir paket sigara, bir bardak çay ve kahveden öteye geçmeyen, maddi taleplerim bir yana, hedef ve ideallerim, kendimi yaptığım işin mükemmelliğine adayışım, çalışmak için 7 gün 24 saatin bana yetmediği zamanlar…

“Buraya bir gün heykelini dikeceğim”,

“Sana, bir insan canını, malını, pasaportunu, hatta ailesini bile emanet edebilir “diyen kimseler…

Bir tırnağına zeval gelmemesi için dünyayı yakacağım sevdiklerim, şimdi neredeler?

Zaman beni, ileri yaşlara adım adım götürürken, onlar da zaman tünelinde, çok uzaklarda bir yerlerde kaldılar!

Bütün bunlardan geriye ve bana heba olup giden bir hayattan, gençlik ve sağlıktan, yarım asırdan başka, derin bir hayal kırıklığı, epeyce bir keşke ile büyük bir pişmanlık, elem ve keder ile yüz yıllık bir yalnızlıktan mütevellit, dokunsan ağlayacak acılar kaldı ..

Hiçbir sözü boşuna sarf etmeyen büyüklerimiz ne kadar doğru söylemiş; “Bana bir gençliğim bir de şimdiki aklım gerek”

Pişmanım!

İşime olan bağlılığın, sorumluluk duygusunun sınırlarını zorlayarak, ailemi çocuklarımı, bir çok bayram günü yalnız bıraktığım, bir gün olsun bir akşam yemeğini birlikte yemek imkanını onlara tanımadığım için, “Sesin kötü geliyor” diye 80 km sırf görmeye gittiğim, kendileri bir gün bile beni aramayan, sormayan ,o samimiyeti hakketmeyen nankör insanlara yıllarca verdiğim emekler için ,

Değmeyecek insanlarla her şeye rağmen sürdürdüğüm iletişimi ailem ve yakınlarımla sürdüremediğim için,

Çocuğumun istediği “o sarı saçlı bebeği” alamadığım için,

Yoğun bakımlık oluncaya kadar kodlarını zorladığım, eziyet ettiğim kendi canım ve bedenim ve sağlığım için,

Cenazesine geç kaldığım, taziyesinde ise başkalarının işi aksamasın diye 3 gün kalabildiğim Sevgili Anneme yapamadığım son görev için,

Bana inanan, güvenen, seven insanları birçok defa hayal kırıklığına uğrattığım için,

Velhasıl, dünya yalan, dünya nankör,

Her şey ama her şey gelip geçicidir. Bâki olan yalnızca, alemlerin Rabbi olan Allah’tır!

“Yerin altında en çok ne var?” diye sordu Behlül'ü Dânâ hazretleri, Halife Hârûn Reşid’e…

-"Herhâlde ölüler var” deyince;

“Yok” dedi Behlül'ü Dânâ;

“-En çok ölülerin pişmanlıkları var!"