Genç işsizlik çağımızın vebası niteliğinde bir unsur boyutunda artık. Aileye yük olma derdi, akademik kaygılar ve en önemlisi boşa gitmiş bir ömür hissi. Başka bir coğrafyada doğup büyüyen akranlarımız yıllarını festivallerle, konserlerle geçirirken Türkiye sınırları içerisinde bir genç geçim sıkıntısıyla baş başa. Onlara sunulan imkânlar uçsuz bucaksız okyanuslar iken biz bize verilen damlaları dökmemek için çabalıyoruz. Hayallerimiz başkaları için bakkaldan ekmek almaya gitmek kadar kolay iken sınırlarımız biz büyümeden çekilip, önümüze koyulan setler çığ gibi büyüyor.
Yaşamın tüm güzelliklerinden bir haber sadece yaşamaya çalışarak var oluyoruz. Son yılların en büyük intihar oranını yaşarken, pandemi, deprem, sel gibi felaketlere dek geldi ömrümüzün en güzel yılları. Otuzlu yaşlardan sonra hatırlayacağımız güzel anılar yok. Bir ev ya da araba alabilmenin mevcut ülke ekonomisinde hayalini dahi kuramıyoruz. Yurt dışına tatil için değil, üniversite diplomalarını bırakıp garsonluk yapmak için gidiyor. Hal böyle olunca derin bir depresyon ve karanlık kaplıyor ülkenin geleceğini. Gözden çıkarılan, umursanmayan hatta bazı açıklamalar sonrası istenmediğini düşünen, nefes almanın yaşamak olmadığını bilen ve yaşamdan vazgeçen bu çocukları nasıl vazgeçireceğiz, nasıl gidenleri geri döndüreceğiz ne bir çözüm ne bir proje ne bir çalışma yapılıyor ya da yapılacak gibi görünüyor. Coğrafya kader değil derler ama coğrafya bazı insanların hayatını sonlandırmasına sebep olabiliyor.