Kalbini takip etmek nasıl bir şey?

Değerli Dostlarım,

Her yerde okuyorsunuzdur.

Kalbini takip et!

Genellikle de emir kipinde yazılıyor.

İlahi emir gibi.

İnsanların, kalbini takip etmek deyince çıkardıkları anlam genelde şöyle oluyor;

Tüm sorumluluklarından arınıp canının istediğini yapmak.

Bu anlamdaki eksikliklikleri, boşlukları görebiliyor musunuz?

Kalbini takip etmek, öncelikle kendi yaşamınızın sorumluluğunu üstlenmenizle başlıyor. Bilinçsizce ve özensiz yaptığınız seçimler yerine yaşamınızda, kalbi niyetinizi yerine getirmenize yardımcı olacak, bilinçli seçimlere yer açmanızı gerektiriyor.

Geçenlerde bir tanıdığımın anlattığı örneği paylaşayım, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bu tanıdığım 40’lı yaşlarının sonunda. Annesine güvenmek konusunda zorlanıyor. Son zamanlarda bunun sebebi üzerine kafa yormaya başladığında ulaştığı sonuç şu olmuş. 15-16 yaşına gelene kadar annesi kelimenin tam anlamıyla ailesi ve çocukları için saçını süpürge etmiş. Çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını görmezden gelerek. Annelik sorumluluğunu bu şekilde yerine getirmenin doğru olduğunu düşünerek. Ancak çocuk büyüyüp anneye olan ihtiyacı azalınca, anne bir anda kendi karşılanmamış ihtiyaçlarının farkına varmaya başlamış. Bu farkındalığın yarattığı şaşkınlığı yönetebilmenin yolunu bulmak adına terapi almaya başlamış. Terapistin  “kalbini dinle”  öğüdünü duyduğunun ertesi günü valizini toplayıp uzun bir seyahate çıkmış. Yaklaşık iki ay, hep hayalini kurduğu yerleri ziyaret etmiş. İki ay sonra eve dönmüş ancak anne-çocuk arasındaki güvene dayalı ilişki, yerini yine içinde sevginin olduğu, ancak daha mesafeli bir ilişkiye bırakmış. Bu hikayedeki sorun, annenin seyahat etmesi değil. Sorun, annenin kendi yaşamının sorumluluğunu vakitlice üstlenmemiş olması ve patlama noktasına geldiğinde herhangi bir hazırlık yapmadan pat diye iki ay ortadan kaybolması. Takdir edersiniz ki çocuk açısından oldukça travmatik bir deneyim.

Kalbinizi takip etmek için, kalbinizin yanında ihtiyacınız olan iki temel unsur var.

İlki ruhunuz. Ruhunuz, kalbinize, ona neyin iyi geleceğini her daim fısıldar. Bu fısıltıları vakitlice ve her daim dinleyip onlara ehemmiyet vermeniz, kalbi mutluluğa ulaşmanız için son derece kritiktir. Yukarıdaki anne örneğine dönecek olursak, burada anne yıllarca ruhundan gelen fısıltıları görmezden geliyor. Ta ki bir noktada ruhu avaz avaz bağırıp patlama noktasına gelene kadar.

İhtiyacınız olan ikinci unsur ise zihninize ev sahipliği yapan beyniniz. Beyin öylesine enteresan bir mekanizma ki, bir taraftan oldukça sofistike. Ne verirseniz onu süzgeçten geçirip size faydalı bilgi olarak sunma kabiliyeti var. Diğer taraftan sadece ve sadece sizin yönlendirmenizle çalışıyor. Yani sizden gelen komutları, kayıtsız-şartsız kabul ediyor. Tüm sofistikasyonuna rağmen, sizin yönlendirmeleriniz üzerine çalışan, edilgen bir yapısı vardır. Yani beyninize neyi ekerseniz onu biçersiniz. Kalbi niyetinizi gerçekleştirebilmek adına yapmanız gereken, niyetinize, yani hayallerinize, ulaşabilmek için beyniniz vasıtasıyla gerekli planı yapmak, bilgiyi toplamak ve bu bilgi ışığında planınızı icraate dökmektir. Tanıdığımın örneğindeki annede eksik olan, arzu ettiği seyahati, ailesiyle konuşarak, onlardan destek alarak, özenle planlamak yerine, ailesi üzerinde yaratacağı etkiyi önemsemeden, apar topar, özensizce hayata geçirmesi.

Kalbinizi takip etmek, sevdiğiniz şeyleri yapmanızı içerir elbet. Ancak bunları,  “canım öyle istedi, öyle yaptım”  bakışıyla değil de,  “sevdiğim şeyleri, benim ve bütünün hayrına olacak şekilde nasıl hayatıma katabilirim?” sorusuna vereceğiniz cevaplarla yaşamınıza davet etmenizi ön görür.

“Allah sadece kalbi verir. İçini sen doldurursun.”  Anonim

Sevgiyle,