İşte başarı için EQ yeterli mi?

Değerli Dostlarım,

Başarıda hem IQ hem de EQ gerekiyor. Sadece EQ veya sadce IQ yetmiyor. Zira duygu yönetiminizi iyi yaparak etrafınızdakilerle olan ilişkilerinizi yapıcı ve keyifli şekilde yönetebilirsiniz. Ancak iyi ilişkilerinizin olması iyi bir işinizin ve dolgun bir gelirinizin olacağının garantisini vermez. İşte başarı, ilişki yönetimiyle yetkinliklerinizin birleşmesinden doğuyor.

EQ’nun temel basamaklarını hatırlayalım;

1. Kendi duygularının farkında olmak

2. Bu farkındalıkla kendini yönetebilmek

3. Sosyal çevrede olan bitenin, yaşanan duygu hallerinin farkında olmak

4. İlk üç basamaktaki farkındalıklarla ilişkileri yönetmek (çevrenizdeki kişilerin duygularını değil)

EQ’nun basamaklarında ne kadar ustalıkla dans edebilirseniz, duygusal anlamda ve çevrenizdekilerle olan ilişkilerinizde o kadar rahat ve ehil olursunuz. Bu ustalığı mesleki yetkinlikle birleştirdiğiniz anda işinizde başarılı olmamanız, hatta zirveye çıkmamanız için hiç bir sebep kalmaz.

Mesleki yetkinlik geliştirmek, duygusal zeka geliştirmekten daha kolay. Zira yetkinlik elle tutulur, gözle görülür, yazılı-çizili kuralları olan ve kurumlarda öğretilen bir şey. Okul sistemi bunun için var.

Ancak EQ daha masalsı, soyut bir şey. Görünmüyor ama bizi çepeçevre sarmalıyor. Hava gibi.

Bu yazıya baz olan Duygusal Zeka kitabının yazarı Daniel Goleman’in 1995’te yaptığı bir araştırma, duygusal zekanın nerede öğrenildiğine dair kuvvetli bir sonuca ulaşmış. Yaşları 7 ila 16 arasında değişen 3.000 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre bu çocukların duygusal olarak kendilerinden 10 yıl önceki çocuklara göre daha güçsüz ve kırılgan olduklarını tespit etmiş. Bunun temel sebebi, bu çocukların ebeveynlerinin bir önceki jenerasyonun çocuklarının ebeveynlerine göre ofiste daha fazla vakit geçirmesi ve daha fazla seyahat etmesiymiş. Bu ebeveynler işten ve seyahatten arta kalan zamanlarında her ne kadar koşa koşa eve gelip çocuklarıyla doya doya vakit geçirmek isteseler de ellerinde kalan zaman o kadar kısıtlıymış ki istedikleri keyifli ve kaliteli zamanı bir türlü yaratamamışlar. Bu durum, hem ebeveyn hem çocuk üzerinde ciddi bir duygusal stres yaratmış.

Pandemiden önceki halimizi hatırlıyorum da... Bizim çocukları o kurstan bu kursa koşturduğumuz zamanları. Gerçi biz pandemiyi beklemeden 2019 senesinde kurs olayını azaltmıştık. Zira çocukları o kurstan bu kursa koştururken çocukları göremediğimizi fark etmiştik ve bu bize anlamsız gelmişti. 2019 senesinde çocukları sadece ilgi alanlarına giren tek bir aktiviteye götürmeye başlamıştık. Ancak etrafımızda çocuğunu aynı gün içinde ikinci veya üçüncü aktiviteye sürükleyerek götüren birçok aile vardı. Çocuk kurstayken anne veya baba bekleme salonunda bilgisayarını açmış sunum slaytları hazırlıyor... Böylesi bir ortamda çocuğun duygusal olarak olgunlaşması ne kadar mümkün olabilir dersiniz...

Olmuyor...

Bir de işin teknoloji kısmı var. Daniel Goleman kitabında buna da değinmiş. Bugünkü çocuklar teknolojinin içine gömülerek kendilerini sosyal yaşamdan o kadar soyutluyorlar ki tarihte en fazla yalnız başına vakit geçiren çocuklar teknoloji zamanının çocukları. Bu çocuklar büyüdüklerinde bir insanla, bir bilgisayarla olduğu kadar rahat vakit geçirebilecekleri mi acaba?

1990’ların sonunda yapılan bir araştırma, teknoloji çocuklarının insan ilişkilerinde iyi olduklarını göstermiş. Bunun temel sebebinin ise 1990’larda yaşanan ekonomik büyüme ve bununla birlikte gelen iyi eğitime ve öğretime ulaşabilme olduğunu göstermiş. Burada iyi eğitim ve öğretimin müfredatında çocuklara sadece akademik bir takvim değil, bir kişisel ve duygusal gelişim takvimi de sunuluyor. Sportif ve sanatsal faaliyetler, geziler, duygusal zeka üzerine seminerler gibi. Tabii bu ekonomik durumu belli bir seviyenin üzerinde olan ailelerin çocukları için geçerli. Ekonomik durumu iyi olmadığı için bu gibi bir eğitime erişemeyen çocuklarda, duygusal zeka gelişimi, duygu yönetimi yetkinliği ciddi oranda geride kalıyor.

Toparlayacak olursak, işte başarının anahtarı hem mesleki yetkinlikten hem de duygusal yetkinlikten geçiyor.

Biri olmadan öbürü olmuyor.

“Sorulması gereken soru şudur: Duygularımızı akılla nasıl birleştirebiliriz? Sokaklarımıza nezaketi, toplumsal yaşamımıza şefkati nasıl taşıyabiliriz?” Daniel Goleman

Sevgiyle,