İNSANLIĞIMIZI KAÇA SATTIK?

Yanılmıyorsam 2003 yılıydı. Gaziantep’te yeni açılan Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi’ni (ABİGEM) ziyaret etmiştim.
Burada görevli uzman arkadaşımla sohbetimizde; “ Sadece para için geliyorlar. Gelenler işletmesi için paraya en kolay nasıl ulaşacağını öğrenmek istiyor.” demişti.

“Kalite, verimlilik danışmanlığı, Ar-Ge yatırımı, bilgi desteği?” diye sordum.

“Neredee?” dedi. “Varsa yoksa kredi imkanları…”

Gaziantep Ticaret Odası’ndan ayrı bir binada hizmet veriyordu ABİGEM. O dönemde gazetelerde çalışmaları ile ilgili çok sayıda haberler yapılıyor, projeleri anlatılıyordu. Bizden gören diğer şehirlerde de açılıyordu. Bir ilki daha

Gaziantep’in gerçekleştirdiği demeçleri süslüyordu gazeteleri. Geleni gideni, çoktu.

Ancak, ilk başta gördüğü ilgi yavaş yavaş düşmeye başladı. Ayrı binasından çıkarıp, GTO içerisinde bir odaya aldılar merkezi. Herhangi bir projesi, çalışması duyulmaz oldu.

Çünkü para değil, bilgi veriyordu. Oysa bizim iş dünyamıza bilgi değil, para lazımdı. O nedenle işlevsizdi ABİGEM.
Şimdi faaliyetine devam ediyor mu, bilmiyorum.
**
Geçen 20 yılda bakıyorum; bilgi en az değer gören kavram oldu ülkemizde.
Daha önce aldığı eğitim nedeniyle baş köşeye buyur edilen, doktoru, avukatı, mühendisi, öğretmeni ilgi görmez oldu.
Artık eğitimi değil, ne kazandığı önemliydi insanımız için.
İşini iyi yapan değil, işini bilen(!) memur, bürokrat yükselmeye başladı.
İyi bir doktor değil, iyi kazanan bir doktor olmak,
İyi bir avukat değil, iyi kazanan bir avukat olmak, tek hedefimiz haline geldi.
Piyasanın kuralıdır; bir şey alırken, bir şey verirsin…
Parayı kazanırken, değerimizi sürekli kaybettik. Mesleki etiği bırakın, insanlığımızı unutup minicik bedenler üzerinden para kazanmaktan utanmaz olduk.
Çünkü kazandığımız paranın, her türlü pisliğimizi kapatacağına inanıyoruz artık.
**
Artık tek değerimiz para…
Paranız yoksa, söz söyleme hakkınız bile yok.
Siyaset yapamazsınız mesela.
Ülkenin en iyi siyaset bilimcisi, sosyoloğu, ekonomisti olsanız da paranız yoksa boş…
Siyasete girmek istediğini söyleyen kişiye ilk sorulan sorudur; “Harcayacak paran var mı?”
Çünkü paran yoksa, parti yöneticilerini bırakın, partili rağbet göstermez sana. Delegeyi gönüllemek gerek, partilinin gönlünü hoş tutmak gerek, oy isterken harcamak gerek. Bunlar için de para gerek…
Düşüncelerinin, bilgi ve birikiminin, güvenilirliğinin bir değeri yok .
Artık siyasetin tek kuralıdır; Para…

**
Bu duruma gelmişken;
Doktorun yeni doğan çetesi kurmasına şaşırıyor,
Mühendisin daha fazla kazanmak için kalitesiz konut üretmesine kızıyor,
Milliyetçi parti liderinin, ülkeyi bölmek isteyen terör örgütü liderine özgürlük vaat etmesini anlamaya çalışıyoruz.
Ah be kapitalist sistem…
Neler yaptırıyor bize.
Varsa yoksa dış güçler…
İyi de kardeşim; içimizdeki bunlarla mücadele gücünü, içimizdeki özü, bir yerlere sıkışmış insani değerleri, vicdanı, kim engelliyor da hep sessiziz, hep izliyoruz.
Yoksa..?
Onu da para için çoktan kapitalist sisteme sattık mı?
Başka izahı yok sanırım…