İMDAT!!!

Nerdesin!... 

Nerdesin ey mantık, akıl, izan… 

Merhamet… 

İş bitirmeye can atan güzel insanlar… 

Nerdesiniz?… 

İşgal ettiği masayı makamı dolduran; amirler, müdürler, görevliler… 

*** 

Bir şekilde devlete borçlanırsın. Aklın muhasebeye, kayıtlara pek ermeyen küçük bir esnafsın. Tanıdığın, inandığın bir ahbabının tavsiyesiyle varını yoğunun bir bilene teslim edersin… 

Bir bilen her ay ye kendi gelir ya adamını göndererek, aylık ödemeleri senden peşinen tahsil eder.   

Olur ya bir süre sonra umduğunu bulamaz; işi terk edersin. O güne kadar işinle ilgili bütün kanuni vecibeleri yerine getirdiğini sandığın bir bilen, sana: Maliyeyle, SGK ile ve buna benzer yerlerle hiçbir ilişiğinin kalmadığını söyler, inanır halleşirsin… 

Aradan uzun bir süre geçer. Kapın çalını açar bakarsın postacı. Elinde resmi bir zarf. İmzan karşılığında zarfı sana teslim eder.  

Açarsın zarfı… Beynin bir an durur… “Yahu benim prim borcum falan olmamalı, bu borç nereden çıktı dersin… 

Henüz onun şokundan kurtulmamışken kapın yine çalar. Bakarsın yine postacı. Elinde yine sana ait resmi bir zarf. İmza karşılığı onu da alırsın.  

Yine zarfı açarsın… Bu defa maliyeden borçlu olduğuna dair bir ihbarname…  

Daha evvel düştüğün yanlışa düşmemek için kendi işini kendin görmeye karar verirsin.   

Gidersin SGK ya… Borcunu öğrenirsin. Şu kadar anapara şu kadar da gecikme zammı. Astarı bezinden pahalı! (aklından o anda şu geçer: Peki adresim yerim yurdum sizin tarafınızdan biliniyordu da: Alacağınızı tahsil için bu kadar neden beklediniz?) 

Kanunun sana tanıdığı hakkı bile ilgiliden yalvar yakar, rica minnet taksitlendirirsin… 

Maaşını çekmek için bankanın önüne gelirsin. Yazsa güneşin altında, kışsa yağmurun altında sıranın sana gelmesini beklersin. (Tabii gariban bankacılar para kazanamıyorlar ki, bankalarıyla çalışan garibanlar için para çekme cihazlarının üstüne bir tentene falan yaptırsınlar.) 

Maaşını çeker, maliyenin, SGK nın ya da bir başka resmi kuruluşun yönlendirdiği bankaya gidersin. Taksitini ödersin… Taksit ödemene rağmen geriye kalan borcunun üstüne her gün yeni gecikme zammı eklenir. 

SGK ya ödemen gereken taksitlerini aksatmadan ödersin. Bir iki taksit kala bakiye borcunu öğrenmek için SGK ya gider bakiye borcunu öğrenirsin.  

Borcun beş yüz küsur lira kalmıştır. Oradan çıkar devamlı ödeme yaptığın bankaya gider bakiye borcunun son bir taksitten önceki taksitinin ödemeni yaparsın. 

Bir ay sonra kalan bakiye borcunu kuruşu kuruşuna öğrenerek ödemek için yeniden SGK ya gidersin… Her zamanki ilgili memurdan bakiye borcunu kuruşu kuruşuna öğrenmek istersin. 

Memur bey sana bakiye borcunun 850 küsur lira olduğunu söyler… 

“İmdat! Allah’ım sen alıma mukayyet ol!” diye bangır bangır bağırmaz mısın?  

Hayır, bağıramazsın. Çünkü resmi bir dairedesin ve görevli memura ya hakaretten ya zorluk çıkartmaktan başına iş açarsın. 

Sen bir ay sonra ki, kafandaki rakamı ödemeden bir süre önce yine gidesin SGK ya… Bu defa senin dosyanın olduğu memur yoktur. Bir başkası bakar dosyana. Memur bey senin kafandaki rakama yakın bir rakam kadar borcun olduğunu gecikme zammıyla beraber borcunun 350 lira civarında olacağını söyler. 

Emekli maaşını alırsın. Hemen sana üç beş gün önce ödemen gerektiği söylenen rakamı bankaya ödeyerek SGK ya gider, borcunun bittiğinin müjdesini almak istersin… 

Ne gezer… 

SGK ya yine borçlusun! Borcun 14.30 TL. Çıkarsın oradan koşarsın her zaman ödene yaptığın bankaya… Bankacı hanım kız sistemi tarar, sana: Sistemde böyle bir hesap yok. Başka bankalara sorun der.   

İmdat cankurtaran yok mu diye bağırsan… 

Hemen bitişikteki bankaya girersin sıranı alırsın beklersin sistemde yine böyle bir hesap yok. İlgili arkadaş başka bankalara sor diye akıl öğretir.  

Yahu yaşadığın kentte envai çeşit banka var hangisine sormalısın? 

Ve sen ödeme yapacak banka ararken 14.30 TL olan borcun kaça katlanır? 

İMDAT!!!