İkinci Anlaşma - Hiçbir şeyi kişisel almayın, alınmayın

Sevgili Yaşamseverler,

Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma ve Beşinci Anlaşma kitaplarının bende bıraktığı izlenimleri paylaşmaya devam ediyorum.

Bu hafta ilk kitaptaki dört anlaşmanın ikincisi üzerinde derinleşeceğiz.

Hiçbir şeyi kişisel olarak almayın, üzerinize alınmayın.

Yaşam boyu o kadar çok insan sizin hakkınızda yorum yapar ki. Kilolusun, kilo ver, burnun yüzüne göre büyük, düzelttir, matematikte iyi değilsin, çalışman lazım, insan ilişkilerini düzeltmen lazım, daha çok çalışman lazım, lazım, lazım, lazım.

Don Miguel Ruiz’in paylaştığı Toltek felsefesine göre (ki bu felsefeye yürekten inanıyorum), insan doğasının algoritması şöyle çalışıyor: İnsan, kendi içinde, kendisinde savaştığı konuları karşısındaki insana eleştiri olarak yansıtıyor. Yani insanın ağzından çıkan her şey sadece ve sadece kendisinde olan biteni yansıtıyor. Sizde olanı değil.

Şöyle bir örnek verelim;

Arkadaşınızla sohbet ediyorsunuz ve bir anda arkadaşınız, anlayamadığınız bir sebepten dolayı, sizi eleştirmeye başlıyor. Bu gibi durumlar hayatınızda mutlaka olmuştur, hatırlayın. Arkadaşınız saçınız, görüntünüz veya herhangi bir konuyu ele alış şekliniz hakkında size verip veriştiriyor. Bu noktada iki seçeneğiniz var: Ya arkadaşınızın söylediği her şey ile hemfikir olup bunları sorgusuz sualsiz üzerinize giyeceksiniz. Ya da arkadaşınızın söylediklerini dinleyip bunların, onun kendi içinde savaştığı konular olduğu gerçeğini hatırlayıp, söylediklerini üzerinize alınmayıp “onun bakış açısı” diye dinleyeceksiniz.

Lütfen not edin: Etrafınızdakilerin size söylediklerini veya size karşı tavırlarını kişisel olarak algılamanızın tek sebebi, hiçbir şeyi sorgulamadan, direkt olarak kabul etmenizden kaynaklanıyor. Bu sorgusuz kabullenişin sebebi ise, yaşamla sizin yaptığınız otantik, size özgü anlaşmalarınızın OLMAMASI.

Hatta bazen, karşınızdaki birinin size bir şey söylemesine bile gerek kalmadan içinizdeki eleştirmenin söylediklerini de kabul edip onun dümen suyuna girebiliyorsunuz. İç eleştirmenle ilgili yazdığım eski yazılarıma lütfen arşivden bakınız.

Başkalarının sergiledikleri tavırları ve söyledikleri şeyleri kişisel olarak algılamak, aynı zamanda bir bencillik göstergesi de. Etrafınızda olan biteni üzerinize alındığınızda varsaydığınız şey, olan biten herşeyin sizin varlığınızdan kaynaklı olduğu. Yani bu yaklaşım, karşınızdaki insanın inanışlarını ve bakış açılarını tamamen görmezden geliyor ver her şeyi “sizinle” ilgili hale getiriyor.

Bu durumun arkasındaki bencil bakış açısını anlatabildim mi?

Etrafınızdaki insanların yaptıklarını ve söylediklerini sorgusuz sualsiz üzerinize alındığınızda onların duygusal travmalarını ve yargılarını da üzerinize giymiş oluyorsunuz. Size ait olmayan şeyler bunlar.

İyileşme, etrafınızda olan bitenleri üzerinize alınmayı bıraktığınızda başlıyor. Etrafınızda olan biten her şeyin, sadece sizinle değil, diğerlerinin bakış açısıyla da ilgili olduğu gerçeğini kabul etmeyi seçtiğinizde başlıyor. Yani başkalarının bakış açılarının sizinkinden farklı olabileceğini kabul edip onları dinlemeyi seçtiğinizde başlıyor.

Peki, başkalarının söylediklerini ve yaptıklarını üzerimize alınmayı bıraktık. Bu kadar fikir farklılığını ve zenginliğini görmeyi seçtik. Bu çeşitlilik, hatta zaman zaman karmaşa, içinde kendi yönümüzü, bizim için doğru olan yönü nasıl bulacağız?

Bu sorunun cevabı, Don Miguel Ruiz’in paylaştığı diğer üç anlaşmada saklı. Önümüzdeki haftalarda yazacağım.

Yaşamla yaptığınız anlaşmalar, başkalarının inançları ve bakış açıları üzerine kuruluysa yaşamda her daim kendinizi “kullanılmış” ve “tacize uğramış” hissedersiniz. Ne zamanki yaşamla kendinize özgü, size ait, otantik anlaşmalarınızı yaparsınız, o zaman başkalarının duygusal çöplüğünü sisteminizden çıkartır ve kendi yöntemlerinizle yaşamın tadını çıkartmaya başlarsınız. Ve ancak o zaman içinizdeki sevgi kaynağına ulaşır ve çevrenizle ilişkilerinizi düzeltirsiniz.

Haydi gelin bu hafta şu küçük çalışmayı yapın. Yaşamınızın bu aşamasında, yaşamla yapmış olduğunuz tüm anlaşmaları listeleyin. Örneğin; kiloluyum, tembelim, akıllıyım, güzelim, çalışkanım, sevecenim, duygusal zekam yüksek, vs. Sonra her anlaşmaya şu soruyu sorun;

“Bu anlaşma başkalarının benimle ilgili bakış açısından mı geliyor? Yoksa benim gerçeğimi mi yansıtıyor?”

Sağlıcakla kalın,