İçimden bir ses diyor ki….

Değerli Okurlar,

İnsanın “görünmez tarafına” hep ilgim olmuştur. Duygular, hisler, yapılan seçimlerin altındaki tetikleyiciler. Ancak bu tarafa fazla takılmamaya da çalışırım, zira içinde kaybolunması kolay bir alan bu görünmez alan.

Ancak yaşamımda ne zaman kendi “görünmez tarafıma” ehemmiyet verdiysem o zaman en doğru kararları verdim. Görünmez taraftan kastım duygular ve hisler.

Son üç yıldır profesyonel koçluk mesleğini edinmemle başlayan öğrenme yolculuğumda, daha önce el yordamıyla bildiğim şeylerin arkasındaki bilimi öğrenmeye başladım. Duyguların ve hislerin aslında yaşamımızda yarattığımız her tür maddenin ardındaki tetikleyici olduğunu anladım. Ve anladım ki tüm duygularımıza ve hislerimize ev sahipliği yapıp onları işleyen ve bize faydalı bilgiye dönüştüren, aksiyona geçmemizi sağlayan yegane aracımız beynimiz.

Yani IQ ile EQ’ya ev sahipliği yapıyor beyin.

Daniel Goleman’in Duygusal Zeka kitabında verdiği yaşanmış bir örneğe bakalım.

Amerika’da yaşayan Elliot başarılı bir avukat. Günün birinde beyninde bir tümör teşhis ediliyor ve doktorlar acilen ameliyatla tümörü alıyorlar ve Elliot hayatta kalıyor. Hayatta kalmasına kalıyor ancak ameliyattan sonra hayatı kelimenin tam anlamıyla alt üst oluyor. Zira ameliyat esnasında doktorlar tümörü alırken tümörün bulunduğu beynin ön lobunun bir kısmını da alıyorlar. Bu noktadan sonra Elliot’un karakteri ve aldığı kararlar tam bir erozyona uğruyor. Ameliyatla alınan beynin ön lobu, duyguları üretip gönderen amigdaladan sinyal alamaz hale gelmiş. Yani Elliot’ın beyni, ön lobu eksik olduğu için, duygularını algılayamaz hale gelmiş ve Elliot duygularıyla bağlantıyı kaybetmiş. Duygusuzlaşmış.

Karar verme aşamasındayken elimizdeki opsiyonların bizim için ne kadar değerli veya değersiz olduğunu bildiren şey duygularımızdır. Yani duygularımız, elimizdeki seçeneklerin ekspretizini yapar ve bize hangi seçeneği önceliklendirmemiz gerektiği ile ilgili bilgi verir. Duygularımızla bağlantıyı kaybettiğimizde, sadece rasyonel beynimizle verdiğimiz kararlar ekseriyetle yanlış veya bizim için değeri olmayan kararlar olur.

İşte Elliot ameliyattan sonra hayatta kalmasına kalmış ancak yaşamında bir zamanlar değer verdiği her şey bir anda önemini yitirmiş. İşi, eşi, evi, kısacası ameliyata kadarki yaşamında yarattığı her tür maddeyi kendisinden uzaklaştırmış. Bir zamanlar başarılı bir avukat iken ameliyattan sonra “duygusuzluğun” verdiği farkındasızlıkla yaşamındaki önceliklerini kaybetmiş. Önceliklerini kaybedince her şeyini kaybetmiş.

Elliot’ın bu gerçek hikayesi, bize duygularımızın doğru karar verebilme kabiliyetimiz üzerindeki tartışma götürmez etkisini gözler önüne seriyor.

Duygular iki şekilde hayatımızı olumsuz etkileyebilir.

İlki, onlara kapılıp içinde kaybolduğumuzda.

İkincisi, onları görmezden geldiğimizde veya elimizde olmayan sebeplerle onlarla bağlantımızı kaybettiğimizde (Elliot’un hikayesinde olduğu gibi).

Yaşamda kararlarınızı doğru verebilmeniz için görünmeyen, elle tutulmayan taraflarınızı dikkate almanız kritik önemde. Size hizmet eden seçimler yapabilmeniz için aşağıdaki dörtlüyü her daim takip etmelisiniz:

1. Önsezi (his, hissiyat, sezgi)
2. Duygusal bilgelik
3. Geçmiş deneyimlerinizden öğrendikleriniz
4. Mantık

Sadece mantık veya sadece duygular yetmiyor. Duygusuz mantık körlükle eş değer.

Hazır yeri gelmişken, önsezi ile duygu arasındaki farkı da netleştirmek isterim.

Önseziler duygulardan farklı. Bilim adamları önsezilere “somatik işaretler” diyor. Bu işaretler bazen mantığımızın gösterdiği yönün tam tersini işaret edebiliyor. Hani deriz ya, “içimden bir ses dedi ki ………… yı takip et.” İşte önsezi böyle bir şey.

Hisler (önseziler) ile duygular arasındaki farklar şöyle:

- Duygular otomatik olarak doğuştan gelir ve genetik olarak evrim sonucu belirlenir. Ancak hisler düşünce sistemimizin bir sonucudur, otomatik olarak oluşmaz.

- Duygular sinir sistemimizin tepkilerinden dolayı meydana gelir. Hisler, etrafımızdaki olayları ve duyumları yorumlama şeklimizin bir sonucudur.

- Duygular aniden ortaya çıkar. His yavaş yavaş, zaman içinde oluşur. Zira duygularımız vücudumuzun alarm ve hayatta kalma sistemini temsil ederler. Buna karşılık duygularımızın neden oluştuğunu idrak ettiğimiz noktada hislerimize geçiş yapmış oluruz. Bir hissiyata sahip olmak için duygularımızı tetikleyen düşünce şeklimizin farkına varmamız ve bunu derinlemesine değerlendirmemiz gerekir. Ancak bu şekilde yaşamımızda olan bitenlerle ilgili bir hissiyat/önsezi/sezgi geliştirebiliriz.

- Duygular doğuştan gelen temel alarm ve motivasyon sistemi olduğu için yoğun ve güçlüdürler. Hisler ise hafiftir ancak varlığı belli bir zaman dilimine yayılır, hemen geçmez.

- Son olarak duygularla bağlantıyı kesmek gerekir. Örneğin öfke duygusu geldiğinde buna kapılıp giderseniz size hiç hizmet etmeyecek sonuçlar yaratabilirsiniz. Ancak hislerin belli bir süre boyunca işitilmesi ve yönlendirilmesi gerekir. Bu süre saatler, günler, haftalar veya yıllar olabilir.

Yaşamınızda karar aşamasında olduğunuz konularda lütfen yukarıdaki dörtlüye kulak verin. Bunların size hizmet eden seçimler yapmanıza yardım edeceğini %100 garanti ederim.

Sevgiyle,