Değerli Yaşamseverler,
Yeni bir haftadan daha merhaba!
Küçük oğlum Manuel önümüzdeki yıl LGS’ye girecek. Hazırlıklar şimdiden başladı. Dershaneye kaydını yaptırdık. Dershanenin duvarı geçmiş yıllar LGS başarılarıyla dolu. Robert Koleji’ne gidenler, Alman Lisesi, Galatasaray Lisesi’ne gidenler. Tüm iyi okullara öğrenci yerleştirmeyi başarmışlar. Gurur duyulası bir tablo. Bu dershanede oğluşum yaz LGS kampına başladı.
Dershanenin sahibinin Manuel’e ilk sorduğu soru şu oldu:
Hedefin nedir?
Bizimkinden cevap yok :)
Cevabının olmamasının sebebini anlatayım. Bizim evde LGS ile ilgili şu okul olsun veya bu okul olsun diye bir hedefleme yapmayız. Çocukları iyi bir üniversiteye götürecek her okul bizim için makbul. Bir de yabancı okul müfredatında okumalarını tercih ETMİYORUZ. Bu durum çevremizdekilere garip geliyor, o yüzden büyük harflerle yazdım. Zira her daim bulunduğumuz ülkedeki kültürün okullarına gönderdik bizim çocukları. Zira yaşamda esenliği elde etmenin ilk kuralı, içinde bulunduğunuz kültürle uyumlanmanız. Özellikle 18 yaşına kadar olan formasyon yıllarında. Bu uyumun olmaması ileriki yaşamda ciddi mutsuzluk kaynağı olabiliyor.
Bir de şöyle bir durum var. Bunu lütfen ebeveyn olarak not edin. Dünyadaki eğitim sistemleri son derece hızlı şekilde değişiyor. Pandemiyle bu değişim iyice hız kazandı. Bir örnek vereyim. İstanbul’daki Alman Lisesi’ni ele alalım. Bu okula girebilmek için öğrencinin LGS’de neredeyse tam puan yapması gerekiyor. Okula ciddi bir başarıyla giriyor çocuk girmesine de üzerine sizin okula her yıl 70.000 TL ödemeniz gerekiyor. Ve tahmin edersiniz ki bu rakam her yıl artıyor. Ancak Almanya şu anda üniversitelerindeki eğitim kapasitesini dünyadaki her öğrenciye açmış durumda. Hem de Almanca şartı aramadan, tüm müfredatlarını İngilizce’ye çevirerek. Nedeni ise genç nüfuslarının sayısı azalıyor, dolayısıyla eğitim yatırımlarında atıl kapasite oluştu. Bunları kullanmanın tek yolu bu kapasiteyi Almanya dışındaki öğrencilerin hizmetine sunmak. Hem de ücretsiz denecek seviyede, yılda Euro 50 filan ödemeniz yetiyor. Dolayısıyla artık Almanya’da okumanın tek yolu İstanbul Alman Lisesi’nden geçmiyor. İngilizce bilen herkese Almanya’nın eğitim olanakları bedava şekilde açılmakta.
Dolayısıyla oğluşum hedef sorusuna herhangi bir okul cevabı vermedi. Ancak bu beni düşünmeye sevk etti. Zira yaşamda bir şeyleri başarabilmenin yolu onu hedeflemekten geçiyor. Başarıyı önemsiyorum çünkü bir şeyi başarmak, kendi çabanız ve yetkinliklerinizle yaşamda A noktasından B noktasına gidebildiğinizi gösteriyor. Yani arkanızı kendi başınıza toplayabildiğinizi gösteriyor. Başarı önemli bir öz yeterlilik göstergesi. O yüzden eve gelince Manuel’e sordum:
Annecim, şu hedef konusunu konuşalım seninle. Hedef koymak, senin yetkinliklerini su yüzüne çıkartıp onları parlatabilmeni sağlar. Ve senin bir çok yetkinliğin var. Örneğin diyelim ki sabah evden çıktın. Ancak gideceğin adresi belirlememişsin. Bu durumda herhangi bir yere ulaşabilir misin?
Manuel dedi ki:
Hayır ulaşamam, hatta sağa mı dönsem sola mı, ona bile karar veremem.
Evet dedim, işte bu! Bugün LGS, yarın üniversite sınavı, sonra yaşam sınavları. Yaşamda bir yere varabilmen için varış noktanı belirlemen gerekiyor.
Peki LGS özelinde varış noktan, yani hedefin, okul değilse ne olabilir?
Manuel dedi ki; sınavdan yüksen puan almak. Yüksek puan aldığımda lise için seçebileceğim okul opsiyonlarım artacak. Ne kadar fazla opsiyonum olursa o kadar rahat seçim yaparım.
Harika! Böylece oğluşum okul değil puan hedefi belirledi.
Artık bir hedefi var :)
Diyeceğim o ki, siz vakti zamanında “ah keşke Robert Koleji’nde veya Alman Lisesi’nde okusaydım!” demiş olabilirsiniz. Ancak çocuğunuz sizin hayalinizi gerçekleştirmek zorunda değil. Bir de bu okullara lisede küçük bir servet niteliğinde paralar dökmek bana anlamlı gelmiyor. Özellikle Avrupa azalan genç nüfusundan dolayı eğitim kapasitesini dünyanın her yerindeki öğrencilere bedavaya yakın açmaya başlamışken lisede sırf yabancı müfredatta okusun diye servet harcamak akıl karı değil.
Bir de yukarıda bahsettiğim kültür meselesini lütfen göz önüne alın.
Bu vesileyle bugün (bu yazıyı 26 Haziran üniversite sınavının olduğu gün yazdım), üniversite sınavına girecek öğrencilere başarılar diliyor ve sevgilerimi gönderiyorum. Üniversite sınav süreci ve tercihleriyle ilgili ve üniversite için nasıl bir hedefleme yapılması gerektiğiyle ilgili önerilerimi önümüzdeki hafta yazacağım. Büyük oğlum Mert de 2 yıl sonra üniversite sınavına girecek. Ona nasıl bir yol haritası çizdiğimizi paylaşacağım. Faydalanacağınızı sanıyorum.
Sevgiyle,