Genç olmak…
Genç kalmak…
Ne güzel şey!
İnsanoğlunun elinde olsa da hep genç kalsa, hep genç kalabilsek!
Ama ne yazık ki böyle bir temenni, düşünce dahi ölümlü olma gerçeğine tamamen aykırı.
Bu gerçek:
Tüm canlılar doğar, kendine biçilen ömrü, iyi ya da kötü bir şekilde tamamlar ve bu sürede de ilk canlılığını, aktifliğini, acarlığını, hayata bağlılığını yavaş yavaş tüketir, ölür!
Cumartesi…
İkindiye doğru, sarılıp-sarmalandıktan sonra ekmek almak için evden çıktım.
Dışarı buz – tabii bu bana göre – yolumu evimin yakınındaki parka düşürdüm.
Ve o anda içimden tuhaf bir buruklukla “GENÇ OLMAK VARMIŞ” diye geçirdim…
Parktaki banklardan birisinde 5-6 genç kızımız oturmuş; şakalaşarak, gülüşerek kahkahalar atarak bir şeyler yiyorlar.
Soğuk…
Umurlarında değil!
Yaşları ilerledikçe benim gibi şu anda yaşadıkları, bu günleri, bu güzellikleri özlemle anacakları, arayacakları “GENÇLİK ATEŞİ”
Umurlarında değil dünya. Umurlarında değil havanın buz gibi oluşu…
Anı yaşıyorlar!
XXX
Vahşetin iğrençliği, insanlığın utancı, yüz karası…
Şimdi birçoğunuz bu nasıl bir tabir. Vahşet vahşettir, vahşetin yüzkarası mı olur? Diyecektir!
Doğru.
Ama gelin görün ki, bu melanetinde aşırısı, iğrençliği olurmuş, oluyor(!)
Kuzey Irakta… Yani Kürt Bölgesel Yönetiminin (IKBY) silahlı güçlerine Fransızların üç aylık bir eğitimden sonra kattıkları, aralarında 21 kadınında bulunduğu 80 kişilik peşmergeler, mezuniyet törenlerinde…
Vahşetin insanlık duvarlarını yıkılışını sergiliyorlar…
Bu insanlıktan zerre kadar nasiplerini almamış yaratıklar; dayanırlıklarını kanıtlamak için…
Kadınlı erkekli peşmergeler bir YILAN ve TAVŞANI dişleriyle parçalayarak çiğ çiğ yiyorlar!
Bu vahşetin yüzkarası…
İnsanlığın yüzkarası…
Utancın yüzkarası…
Değil mi?
İnsanlığa böyle bir vahşeti, olayı yaşatanlar beşeriyetin hangi ucundalar acaba?