Asgari Ücret Komisyonunun Hakemleri Şike Yapıyor
Aralık ayının yaklaşmasıyla asgari ücret tartışmalarının da sürdüğünü belirten Karaca, asgari ücret komisyonu masasında hakemlik görevi olduğu için tarafsız görüntüsü vermeye çalışan bakanlar Vedat Işıkhan ve Mehmet Şimşek’in Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile görüşmelerine değindi. Bakanların yaptıkları görüşmelerde OVP ve bütçe üzerine işverenlerin taleplerini topladığını aktaran Karaca, hakem sıfatı olanların tarafsız davranmadığını ve “şike” yaptıklarını belirtti. AKP’nin istikrar programının çöktüğünü ifade eden Karaca, “Erdoğan-Şimşek programından geriye kalan tek istikrar ücret ve maaşların eritilmesi oldu.” dedi.
Asgari ücret görüşmelerine günler kala Türk-İş’ten ses çıkmadığını söyleyen Karaca, Ankara Mitingini de hatırlatarak “Mitinglerde daha fazla ‘yuh’ ve ‘istifa’ sesleri duymak istemiyorsa, bir istikrar da Türk-İş’e lazım!” dedi. Ardından işçilere seslenen Karaca “Bu iktidarın patronsever, işçisavar ekonomi politikalarına artık boyun eğmeyin! Zevkusefa içinde yüzenlerin sofrasının hesabını siz ödemeyin.” ifadelerini kullandı.
“Ortadoğu’nun Mayınlı Arazilerini Kürtlerin Sırtında Geçmek İstiyorlar”
Kayyım atamalarından sonra Emek Partisi heyetiyle birlikte Mardin, Batman ve Halfeti’de bulunan Karaca, “Hesap belli… Trump’ın da yeniden seçilmesiyle, sınırlarının yeniden çizilmesi tartışması yapılırken; Cumhur ittifakı Ortadoğu’nun mayınlı arazilerini Kürtlerin sırtına binerek geçme planında.” dedi. Türkiyeli işçi ve emekçilere seslenen Karaca, “Kayyım sadece Kürtlerin meselesi değil; bu ülkedeki sendikaları ve temsilcileri tanınmayan işçilerin, haklarına ipotek konan kadınların, üniversitelerinde temsilcileri tanınmayan gençlerin de meselesidir.” ifadelerini kullandı.
Cengiz Servetine Servet Katsın Diye Kazdağları Talan Ediliyor
Kazdağlarında Cengiz Holding’e ait Truva Bakır Maden İşletmesinin altın ve bakır madenciliği için 1 milyon ağacın kesilmesine de değinen Karaca “Pek çok köy ve su kaynağı patlamalar ve yaratılan tozdan yaşanamaz hale getirilecek. Ne uğruna? Cengiz 90 milyon ton cevher, 105 milyon ton pasa çıkarsın, servetine servet katsın diye.” Sözleriyle tepki gösterdi. AKP iktidarının madencilik önündeki engelleri kaldırmak üzere yasal düzenleme hazırlığında olduğunu ifade eden Karaca “Emek Partisi olarak Kaz Dağı'na Cengiz Holdingi kayyım gibi atayarak, kendi yandaş sermayedarlarına ve İngiltere bütçesine kaynak aktarmayı düşünenlere karşı tüm gücümüzle yöre halkının mücadelesinin yanındayız.” dedi.
Sevda Karaca’nın Konuşmasının Tam Metni Şöyle:
Asgari Ücret Tartışmaları
Aralık yaklaşıyor. Milyonlarca emekçinin gözü, belirlenecek asgari ücrette.
Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan diyor ki “asgari ücreti devlet belirlemiyor, asgari ücret komisyonu belirliyor.” Maliye Bakanı Şimşek’e sorunca “benim yorum yapmam doğru olmaz” diyor. İktidar cenahından herkes topu komisyona atıyor.
Kim bu komisyonun tarafları? İşçileri temsilen Türk-İş; sermayeyi temsilen TİSK. Devlet de hakem ya, sözüm ona tarafsızlığı bozmamak için Şimşek’le Işıkhan yorum yapmıyor.
Bu sözde tarafsız hakemler, ağustos ayında Saray’da TİSK’le bir görüşme yaptı. Bu görüşmede, Erdoğan-Şimşek ekonomi programının yazılı metni olan OVP’yi birlikte dizayn ettiler. Patronların dertleri dinlendi, notlar alındı. Sonra diğer patron örgütleriyle görüşülerek hem bütçe hem de asgari ücret belirlendi. E şimdi bu hakem tarafsız mı? Bu şike değil mi?
Sonra bu hakemler uluslararası sermayenin emirlerini toplamaya başladılar.
Bakın gelen emirlere…
Deutsche Bank ekim başında yayımladığı raporda, Türkiye’den yüzde 25-30'luk asgari ücret zammı beklediğini açıkladı.
IMF’nin Türkiye Şefi James Walsh, “2025’te ücret artışı yerine yoksullara yardıma odaklanın” talimatı verdi.
Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, Amerika Birleşik Devletleri'nde yabancı sermayedarla görüşmesinin ardından yüzde 25’i işaret etti.
Son olarak uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's (SP) yüzde 30 zam istedi.
Ondan sonra Türkiye’deki sermaye örgütlerinin sesi de daha net çıkmaya başladı. İstanbul’dan, Ankara’dan odalar “yüzde 25’den fazla olmaz” diye açıklamalar yaptılar, üstüne bir de vergide indirim SGK priminde teşvik istediler. Sanki çok vergi ödüyorlarmış gibi…
Şimdi bakanlar “yorum yapmak doğru olmaz diyor ya…” Yahu aylardır patronların kapısında dolanıp emirler toplarken, işçiye memura sefalet hesabı yaparken hakemliğiniz neredeydi? Kimi kandırıyorsunuz? Açık açık, biz yine işçinin kursağından kesip patrona yedireceğiz desenize!
Her iki şikeci hakem de asgari ücrete “güya” yorum yapmıyor ama ikisi de mikrofonlara “istikrar” deyip duruyor. Biliyorsunuz, AKP ne konuda “istikrar” dese bu memleketin yurttaşı “eyvah” diyor.
Temmuz’da asgari ücrete niye zam yok dediler? Yine “istikrar” safsatasını sallayıp “asgari ücrete zam yapılırsa enflasyon artar” dediler! Temmuz’da zam yapmadılar, enflasyon düştü mü?
Mehmet Şimşek’in göreve geldiği tarih olan 2023 haziranda yüzde 39,5 olan resmi enflasyon, 17 ay sonra yüzde 48,6 oldu! Daha iki ay önce hedefledikleri program çöktü, yılın yüzde 45 ile tamamlanacağı kesinleşti. Erdoğan-Şimşek programından geriye kalan tek istikrar “ücret ve maaşların eritilmesi” oldu.
Şimdi bir de masanın öbür tarafına, işçi temsilcisi Türk-İş’e bakalım.
Ortalık kasıp kavuruluyor, yerlisinden yabancısına patronlar asgari ücret talimatları yağdırıyor, 20 gün sonra masanın öbür ucuna oturacak Türk-İş’ten hâlâ çıt yok!
Geçen ay 100 bin işçiyi Ankara’da toplayarak “geçinemiyoruz, zordayız” diyerek miting yapan, kürsüden iktidara seslenen Atalay “Bu alandan hükümete, ülkeyi yönetenlere sesleniyorum. Ayağınızı denk alın. Biz her defasında sandığa gidip size oy vermek zorunda değiliz. Enflasyonu düşüreceksiniz diye bizi küçültmeye hakkınız yok.” demek zorunda kalmıştı.
Ama mitingden birkaç gün önce sorulunca “şimdiden asgari ücret konuşmaya başlarsak fiyatlar artar” diye akıllara zarar bir açıklama yapmıştı.
Mitingde “alanlarda olmaya devam edeceğiz” diyen Türk-İş başkanı, patronlara vergi kıyağı yaparken işçilere vergi yoluyla soygun yapan bütçeye karşı alana çıkabilecek mi?
Eylemlerde ücretlere artış, vergide indirim isteyen işçilerin taleplerini asgari ücret komisyonu masasına taşıyabilecek mi?
İşçinin emeğini yerli ve yabancı sermayenin yoluna sermeye hayır diyebilecek mi?
Açıkça söylemek lazım. Mitinglerde daha fazla “yuh” ve “istifa” sesleri duymak istemiyorsa, bir istikrar da Türk-İş’e lazım!
Bizi izleyen, dinleyen sevgili işçiler, emekçiler! Son sözümüz sizlere:
Açlık sınırı 20 bin lira oldu! Yüzde 17 zam olursa asgari ücret 19 bin 892 TL olacak, açlık sınırının altında kalacak. %25 zam yapılırsa asgari ücret 21 bin 252 TL olacak, 2 ay geçmeden yine açlık sınırının altına düşecek!
Sofranızda kaynayan çorbada bir tutam tuzu olmayanların sizin adınıza masada asgari ücreti patronlarn istediği gibi bağıtlamasına izin vermeyin.
Sarayın Şimşek programına karşı işçiler asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret seviyesine çıkarılması için ses çıkarmazsa, olan yine size olacak.
Her şeyiyle dışa bağımlı olan Türkiye’nin işçiye reva gördüğü asgari ücret istikrarla eriyecek! Bunu kabul etmeyin!
Bu iktidarın patronsever, işçisavar ekonomi politikalarına artık boyun eğmeyin!
Zevk u sefa içinde yüzenlerin sofrasının hesabını siz ödemeyin!
Kayyım Atamaları
Bu ülkeyi, insanını gerçekten yordular. Millet işi gücü, ekmeği aşı bıraktı, fakirliğini unuttu, bu iktidarın haksızlığınıza direnmeye çalışıyor… Bir ömürde on ömürlük sıkıntı, mutsuzluk, umutsuzluk, yorgunluk yaratıyorlar. Her gün buna yeni bir şey ekleniyor.
Bu ülkede egemenlerin kardeşlik söylemleriyle kalleşlikleri arasında çok ince bir çizgi var. Sürekli o söylemden bu söyleme geçiyorlar.
Yıllar önce HDP’li siyasetçiler bir gecede terörist ilan edilip cezaevlerine gönderildiklerinde, kısa süre önce onlarla çözüm masasına oturanlar bir utanç duymamıştı. “Daha dün aynı masada süreç yürüttüğünüz bu kişiler nasıl oldu da bir anda düşman haline geldi?” sorusuna cevap verme ihtiyacı dahi duymamışlardı. O günden bugüne toplumda nefreti körükleyip Kürt halkına zulmetmekten başka da bir şey yapmadılar.
Geçtiğimiz ay meclis açılışındaki malum “el uzatma hamlesi” sonrasında, sokaktaki vatandaş söylediğinde cezaevini boylayacağı sözler söyledi Bahçeli. Ülke halkı daha “Ne oluyor?” demeye kalmadan, sözlerin etkisi dinmeden, devlet eski yöntemlerine geri döndü. Jet kararlarla, Esenyurt’un ardından 3 DEM Parti belediyesine de kayyım atandı.
Erdoğan da Bahçeli de kısa sürede baklayı çıkardılar ağızlarından. Bahçeli Erdoğan’a yeniden başkan olma reveransı yaparken Erdoğan da ona övgüler dizerek Ortadoğu’yu işaret etti. Hesap belli. Trump’ın da yeniden seçilmesiyle, sınırlarının yeniden çizilmesi tartışması yapılırken; Cumhur ittifakı Ortadoğu’nun mayınlı arazilerini Kürtlerin sırtına binerek geçme planı yapıyor.
Biz bu planların halk içinde tartışılması gerçeklerin görülmesi için bir uğraş veriyoruz. Parti olarak kayyum atanan Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti’de iradesiyle sahip çıkan halka yan yana mücadele ettik.
Orada söyledik, bir kere de buradan söylemek istiyorum. Kayyum ve kumpas siyaseti sadece Kürtlerin meselesi değildir. Bu ülkedeki bütün emekçilerin, kadınların, gençlerin, bu ülkeden umut duymak, huzurla ve güven içinde yaşamak isteyen, demokrasi ve eşitlik isteyen herkesin meselesidir.
Özellikle bu ülkenin işçileri ve emekçilerine neden bu belediyelere atanan kayyımların aynı zamanda işçilerin iradesini ipotek altına almaya çalışan kayyım ve kumpas siyasetinin parçası olduğuna dair birkaç örnek vereceğim.
Asgari ücretin belirlenmesinin nasıl eşitsiz olduğunu anlattık. Orada temsilcileri var güya temsilcilerin. Ama işçilerin temsilcilerinin belirlenme sürecinde bile bu devlet, patronlarla el ele işçiye diyor ki “Sen, senin hayatın için en önemli şey olan asgari ücretin belirlenmesini senin adına kimin konuşacağını belirleyemezsin. Ben karar veririm.”
Ülkenin dört bir tarafında işçilerin direnişleri var. Bu direnişlerin çok büyük bir kısmı işyerlerinde fabrikalarda bütün çalışma alanlarında insanlık dışı koşullara karşı işçilerin bir araya gelip örgütlenmesi, temsilcilerini seçmesi, sendikalaşma süreçlerini tamamlaması ve artık masaya kendi temsilcileri ve talepleriyle oturabilme hakkı için. Ne zaman ki işçiler kendi temsilcilerini seçip masaya oturmak üzere bir hamle yapsa, hemen sopa sallanıyor.
Düşünün ki; işyerinde örgütleniyorsun, patron diyor ki “Sen kendi temsilcini seçtin ama ben senin seçtiğin temsilciyi tanımıyorum. İşçi temsilcisi olarak benim sağ kolum olarak atıyorum. İşçi kendisini temsil edemez, buna iradesi yok, onu kimin temsil edeceğine de ben karar veririm.” diyor.
Ülkenin her tarafında benim iradem tanınmıyor, seçtiğim sendika tanınmıyor, sendikam tanınsa bile o bürokratik sendikalar benim temsilcimi tanımıyor diye fabrika önünde direnen işçi kardeşim. Size patron eliyle atanan bu kayyumlarla çok benziyor bu belediyelere atanan kayyumlar.
Batmanlı kadınlar, domuz bağcı HÜDAPAR’lıların karanlığını değil, Gülistan Sönük’ü seçtiği için cezalandırılıyor. Bu ülkenin dört bir yanında hayatı karanlık güçlerce elinden alınmak istenen milyonlarca kadın varsa, nasıl ki onlara “sen soyadına bile karar veremezsin, ben karar veririm. Sen ancak benim için makbul sınırlar içinde kalırsan değerlisin, dışına çıkarsan hayatını elinden alabilirim” deniliyorsa; işte Batman’da da yaşanan bu. Batman’da tek özgürlüğü seçtiği çarşafın rengi olsun istenen kadınların “seçme ve seçilme hakkına” da kayyım atandı… Bu İzmir’deki, Ankara’daki, Antep’teki, Samsun’daki, Edirne’deki kadınların da meselesidir.
Bir örnek de üniversitelerden olsun. Kayyım aynı zamanda gençlerin de meselesidir. Üniversitelere tek adam eliyle rektörler atanıyor. Bu rektörler üniversite bileşenlerinin; öğrencilerin, akademisyenlerinin, çalışanlarının seçtikleri değil; tek adamın üniversitelerde en iyi sopa sallayacağını düşündüğü kişilerden seçiliyor. Adeta YÖK eliyle, tek adam eliyle üniversitelere kayyım atamaları gerçekleştiriliyor. Boşuna değil bir sürü üniversitelerde bu kayyumlar sonrasında şenliklerin ortadan kaldırılması, toplulukların yasaklanması, seçilmiş öğrenci temsilcilerinin görevden alınması, haklarında soruşturma başlatılması, bilimden yana olan akademisyenlerin görevlerinden el çektirilmesi…
Bunların hepsi kayyum politikasının ne olduğunu gösteren örnekler. Meseleyi terör kıyafeti girdirerek marjinalleştirmeye çalışan AKP ve onun ortağı MHP, kayyum ve kumpas siyasetini sadece Kürtlere değil, bu halkın bütün kesimlerine uygulamaya çalışıyor. Bu kumpas ve kayyum siyaseti hayatın her alanında hepimizin haklarını çöpe atmak ve sadece onların sözü geçsin diye bir uygulama olarak karşımızda. Eğer onlar hayatın her alanında kumpas ve kayyum siyasetini güdüyorlarsa o zaman bundan etkilenen her kesimin birlikte ortak mücadelesi zorunlu ve gereklidir.
Biz EMEP olarak sadece Mardin, Batman, Halfeti, Esenyurt’ta değil; ülkenin her tarafında hayatını kayyımlarla zindan edilen işçi ve emekçilerin bu meseleye sahip çıkması için mücadele edeceğiz.
Kazdağlarının Talanı
Ülkede baskıya, talana, zulme maruz kalmayan tek bir şey yok! Kürtler, kadınlar, işçiler, doğa… AKP doğaya, insana dair ne varsa topyekun savaş açmış durumda.
Kazdağları bir kez daha talanla karşı karşıya! 5’li çeteden Cengiz Holding’in altın ve bakır madenciliği için Kazdağları’nda 1 milyon ağaç kesilecek!
Cengiz Holdingin Truva Bakır Maden İşletmesi, yaklaşık 51 bin 660 dönüm, yani 7 bin 380 futbol sahası büyüklüğünde bir alanı maden sahasına çevirmek istiyor. 66 yerleşimin içme suyunun geldiği, aynı zamanda 1. ve 3. derece sit alanlarını da içine alan bu bölgede maden, “patlamalı açık ocak” şeklinde çalışacak. Bu ne demek biliyor musunuz? Pek çok köy ve su kaynağı patlamalar ve yaratılan tozdan yaşanamaz hale getirilecek. Ne uğruna? Cengiz 90 milyon ton cevher, 105 milyon ton pasa çıkarsın, servetine servet katsın diye.
Ve bunlar mahkemeye sunulan bilirkişi raporuna rağmen yapılacak. Bakın rapor ne diyor: “proje sahasındaki orman varlığının ciddi bir şekilde zarar göreceği, bunun iklim değişikliği ile mücadele yükümlülüklerine aykırı olduğu; ocak faaliyetleri sonucunda dağ, yamaç vb. yok edilerek çukurlar açılacağı, oluşturulan atık döküm sahasıyla yüzey topografyasının değiştirileceği, ayrıca yüzey ve yeraltı sularını olumsuz etkilemesi nedeniyle kamu yararı bulunmadığı tespit edilmiştir”
Ama AKP buna da çözümü geciktirmiyor. Yıllardır “kamu yararı olmaması” tespiti başta olmak üzere maden şirketlerinin önüne çıkan engelleri kaldırmak için kolları sıvadılar.
2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'na göre maden arama faaliyetlerinin kendisi “kamu yararı” kapsamına alınacak. Şirketler artık bakanlık bakanlık dolaşmak yerine “tek durak ofisi” uygulamasıyla çabucak işlerini halledecek. “Kamu yararı” ve “tek durak” uygulaması hem 2024 yılı hem de O 2025-2027 yılları Orta Vadeli Program’da da yer aldı.
Şimdi bu “engelsiz talan” programının kanuni ve idari düzenlemeleri için çalışıyorlar. Söz konusu rantsa, maden şirketlerini zengin etmekse, bizzat maden şirketi sahibi vekilleri olan AKP bekler mi? AKP Cengiz’ini, Nasıroğlu’sunu üzmez! Yakında meclis gündemine girer… Nasılsa devlet, patronları korumak için var…
İşte somut örnek: Kazdağları için bölge halkı ağacı, suyu, ormanı, doğası, yaşamı için günlerdir direniyor. Bilimsel veriler açık açık bölgenin yok olacağını gösterip bölge halkının direnişini haklı kılmasına rağmen Çanakkale Valiliği ne yapıyor? “iklim değişikliği nedeniyle havalar sıcak gidiyor, bu nedenle yangın tehlikesi var” yalanıyla il genelindeki bütün ormanlara girişi 30 Kasım’a kadar yasaklıyor! Cengiz ağaçları rahat rahat kessin diye!
Adında İklim Değişikliği olan Bakanlık, küresel ısınmaya karşı ormanı korumak yerine 1 milyon ağacın kesilmesine yol veriyor. Bakanlık bir yandan iklim değişikliğine karşı “net sıfır karbon” için orman varlığının korunarak artırılmasını vurgularken diğer yandan yeni termik santrallere, madenlere üretim izni veriyor.
Kazdağları, ülkemizin en önemli doğa alanlarından birisi olan; tarımı, suları, havası, tarihsel mirası ile dünya üzerinde bir yeryüzü cenneti olarak tanımlanıyor. Emek Partisi olarak Kaz Dağı'na Cengiz Holdingi kayyım gibi atayarak, kendi yandaş sermayedarlarına ve İngiltere bütçesine kaynak aktarmayı düşünenlere karşı tüm gücümüzle yöre halkının mücadelesinin yanındayız.
Yöre halkı, 9 Kasım Cumartesi günü Çanakkale’de 1 milyon ağacın kesilmesine karşı suyuna, toprağına, ormanına sahip çıkmak için bir miting düzenliyor. Emek Partisi il ve ilçe örgütleri orada olacak.
Kaz Dağı'nın ormanını, sincabını, Bayramiç beyazını, sularını, tarihini koruyacağız.