Geceyi düşünürken...

Çocukluğumdan hatırladığım, eski Gaziantep'te Ramazan ayı mübarek günler, kandil geceleri bir bayram sevinci ve coşkusu ile yaşanırdı...Hayatın akışı ve gidişatı içerisinde bu, gün ve gecelerin manevi atmosferi şehri adeta kuşatır, yaşattığı huzur, ruhlara ve gönüllere ürperti verirdi.

Rahmetli babam ile gittiğimiz ilk namaz, doğduğum semte Şehreküstü' ye Şeyh Fethullah cami ve türbesine,"Narlı Ziyarete" ilk gidişim ve o manevi iklimi teneffüs etmem de yine öyle mübarek bir gece de olmuştur...

40-45 yıl sonra bile o iklimin o atmosferin o huzurun hasreti içerisindeyim mümkün olsa kaldığım gün ve yerden devam etmek isterdim. Ve o anları tekrar yaşamak, kalan ömrümde bir anlam ifade edebilecek yegâne gaye-i emelimdir...

Mazi, şu sıralar içinde bulunduğum haleti ruhiye ile mütemadiyen ve kare kare gözlerimin önünden geçiyor…

Şahsiyetime ve karakterime yön veren inanç ve geleneği kültür ve aile terbiyesini düşünüyorum;

Rahmetli Anne Babamın nasihat ve sözleri, keza ruhumun tesiri altında kaldığı fikir ve idealler, hayat safahatımın kilometre taşları olan dönemler, satır satır tek tek aklıma geliyor ...

"İncinsen de incitme! Haklıda olsan haksız da olsan kavgadan beladan uzak dur, korkak tacir ne kar eder ne zarar" diye nasihat eden Rahmeti Annemin sözlerini düşünüyorum ...

Diğer yandan, "Sana yapılanı asla yapanın yanına bırakma " diyen, yiğitlik ve cesaret timsali rahmetli Babamın göze göz dişe diş mücadele anlayışı hatırıma geliyor…

Yarım asrı geride bıraktığım, (hayatımın bu, kendimle hesaplaşma döneminde, her iki düşünce ve nasihatin, hayatıma ne kadar tesir ettiğine ne kadarını başarıp ne kadarını başaramadığımdan emin değilim ..."Arafta" bir yerlerdeyim...

Ancak, geriye dönüp geçmiş hayatıma, karşı karşıya kaldığım ağır maddi ve manevi bilançoya," yapılmamış hesaplaşmalara " baktığımda sanırım her ikisini de başaramamışım diyebilirim.

Hesabını soramadığım veya ortadan kaldırmaya gücümün yetmediği zulüm ve haksızlar karşısında ruhumun ve vicdanımın yara bere içerisinde olduğunu görüyorum...

Ve yapabildiğimin, kendime bile itiraf etmekten çekindiğim hususlarda "kendimi ikna ve teselli etmekten" ibaret olduğunu…

İşte bu da benim kendime söylediğim en büyük yalandır!