“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir.
Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen
hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır”.
Mustafa Kemal Atatürk. 1931.
Gaziantep Savunması Hatıralar-Belgeler, Antep Savunması Hatıraları – Belgeler, Ankara Aralık 2015, adlı kitabın incelemesine devam ediyorum. Okudukça da şaşkınlığım, dehşetim kat be kat artıyor.
Kitaptaki yanlışlara devam edelim;
TÜRK KAHRAMANLARI, “BİTKİ EYLEYEN” Mİ, “SEBÂT EYLEYEN” ŞEHİT Mİ?
Yakar, s. 384: “…Ayın beşinde düşmanın ağır bataryaları bu mıntıkadaki Nogogosyan Sıbyan Mektebi ile civarındaki Çınarlı Câmi’ni çok şiddetli ateş altına hâk ile yeksân etti. Bunu müteâkib düşman müfrezesi manga manga Harab Pınar’a atılmış; fakat enkaz altında nebât eyleyen Türk kahramânlarının süngüleriyle bir anda yerlere serilmişti….”. Oysa Özdemir Bey’in hatıralarındaki gerçek cümle şudur: “…Ayın beşinde düşmanın ağır bataryaları bu mıntıkadaki Nogogosyan Mektebi ile civarındaki Çınarlı Câmi’ni çok şiddetli ateş altında hâk ile yeksân etti. Bunu müteâkib düşman müfreze manga manga harâb binalara atılmış fakat enkaz altında sebât eyleyen Türk kahramânlarının süngüleriyle bir anda yerlere serilmişdi…”. Yakar, Osmanlı Türkçesiyle yazılan metindeki bu cümlede hiç bulunmayan “Sıbyan” kelimesini buraya ilave etmiş; asıl metindeki “sebât” kelimesini “nebât”; “harâb binalara” ifadesini “Harab Pınar” olarak yazmıştır. Sıbyan: Çocuklar. Nebât: Nöbet şekeri, topraktan biten her türlü şey, bitki.
Şurası daha da ilginç ve düşündürücüdür ki, Ermenilere ait olduğu bilinen ve Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan metinde, “Nogogosyan Mektebi” ifadesine, Yakar, “Sıbyan” kelimesini ilave ederek “Nogogosyan Sıbyan Mektebi” ifadesine dönüştürmüştür. Buna neden ihtiyaç duymuştur? Metnin aslında geçen bu cümlede, “çocuklar” kelimesi yer almadığı halde, neden “çocuklar” işin içine dâhil edilmiştir? Hâlbuki, bizzat savaşın içinde yer alan Fransız komutan Abadi, (Abadié, M., (Lieutt-Colonel Br.), Les Quatre Sièges d’Aïntab (1920-1921), Paris 1922) adlı kitabının 109. sahifesinde, “L’Ecole Négogocian-Nigogosyan Mektebi” ifadesini kullanmıştır. Öte yandan, Özdemir Bey, hatıralarında, Türk kahramanlarını, hiçbir zaman “bitki eyleyen” olarak nitelendirmemiştir. Gaziayntâb müdâfa’asında kaybedilen 10.000 insan, “bitki eyleyen” değil, “sebât eyleyen” şehittir.
FOTOĞRAFLARIN DİLİ KESİLİRSE
Ne yazık ki, yukarıda adı geçen kitaptaki fotoğraflar da da çok ciddi yanlışlıklar mevcut. Çok sayıdaki yanlış fotoğraflardan bazı örnekler sunmayı da vicdani bir vazife olarak görüyorum:
Kitabın kapağına konulan fotoğraf, “Şahin Bey’in mezarı önünde saygı duruşu yapan çocuklar” şeklinde belirtilmiş. Bu çocukların kim olduğu bilindiği halde neden bunlar meçhul gösterilmiştir?
Yakar, s. 59: Fotoğraf: 22. Yakar, bu fotoğrafın kaynağını Lohanîzâde Mustafa Nureddin, Gaziantep Savunması, Kastaş Yay., İstanbul 1989 olarak gösterilmiş, fakat fotoğrafın altındaki açıklama, neden alınmamıştır?
Yakar, s. 66: Fotoğraf: 32. “Antep Savunmasında Mücahitler”. Alıntı yapıldığı ileri sürülen Türk İstiklâl Harbi IV’üncü Cilt, Güney Cephesi, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 2009 adlı kitapta, bu fotoğraf yoktur.
Yakar, s. 274: Fotoğraf: 192. Bu fotoğrafın kaynağı da Lohanîzâde Mustafa Nureddin, Gaziantep Savunması, Kastaş Yay., İstanbul 1989 olarak gösterilmiş. Lohanizade’nin bu kitabında bu fotoğraf yoktur. Bu fotoğraf, A. Gesar, Koyamardı Aintab, Boston 1945 adlı Ermenice kaleme alınan kitabın 108.ci sahifesinde yer almaktadır. Yakar, Gesar tarafından 1945 yılında yayımlanan ve Ermenilerin gözüyle Ayntâb savunmasını anlatan bu kitaptan, özellikle bu fotoğrafı, alma ve yayımlama gereğini neden duymuştur? Fotoğrafın esas kaynağı olan ve Ermenice yayımlanan kitabın adı neden belirtilmemiştir?
Yakar, s. 337: Fotoğraf: 228. Fotoğrafın kaynağı Lohanizâde’nin kitabı olarak gösterilmiş, ancak kaynak olarak gösterilen kitapta bu fotoğraf yoktur.
Yakar, s. 347: Fotoğraf: 245. “Siret Bey”. Kimdir Siret Bey? Fotoğrafın altında hiçbir açıklama yoktur. Oysa kaynak olarak gösterilen Lohanizâde’nin kitabındaki fotoğrafın altında gerekli açıklama yazılmıştır. Üstüne üstlük, Yakar’n uydurduğu “Siret Bey” değil “Siret Efendi”dir. Kaynak olarak gösterilen Lohanîzâde’nin kitabının 221. sahifesinde “Muhasarada düşman mevzilerini bombardıman eden Top. Yzb. Siret Efendi” ifadesi kayıtlıdır. Gösterilen kaynağa neden sadık kalınmamıştır?
Yakar, s. 359: Fotoğraf: 253. Fotoğrafta, “Maho Paşa (Ayakta soldan ikinci kişi)” olarak gösterilmiş ancak, ayakta soldan ikinci kişi Maho Paşa değil, alıntı yaptığınızı belirttiğiniz kitabın 209. sahifesinde de belirtildiği üzere, Garnizon Komutanı Arslan Bey’in kardeşi Ahmet Bey’dir. Bu kadarına da pes doğrusu. Bu iş eski edebiyat işine benzemez. Feilâtün/ Feilâtün/Feilâtün/Feilün kalıbıyla tarihçi olunamaz.
Şayet akademik düzeyde tarihçi olmak gibi bir niyetiniz var ise, önce herhangi bir üniversitenin Tarih Bölümünde Yüksek Lisans yapmaya hak kazanacaksınız, size verilen derslerde başarılı olacaksınız, sonra yine Tarih alanında doktora yapacaksınız, oradan da başarılı olacaksınız, sonrası Allah kerim.
Dr.Celal Pekdoğan
Gaziantep Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi