FISTIK MI BAKLAVADAN, BAKLAVA MI FISTIKTAN?

Zararına satış yapıyoruz.” diyen fırıncıya “bayram sonrasını bekleyin” denildi. Fırınlar, zam kararı çıkana kadar zararına satış yaptılar. İtiraz edemediler, beklediler.

Toplu taşıma araçlarına yapılan zammın ardından, benzine, motorine defalarca tekrar zam geldi. Sadece bu gece 1,90 TL zamlandı motorinin litre fiyatı. Taksiciler, minibüsçüler, halk otobüsü işletmecilerinin sesi kısıldı dertlerini anlatmaktan. Ama duyan yok. Hâlâ aynı rakamlarla taşımaya devam ediyorlar.

Şehri yönetenler hallerine acırsa, zammı kapacaklar. Büyük ihtimalle ne isterlerse, onun yarısına razı olacaklar.

**

Aşırı artan fiyatlar sonrası, soğan, patates stokçularının peşine düşüldü. Bir tek, vatan haini ilan edilmedikleri kaldı, hatırlarsanız.

KDV indirimi sonrası, fiyat denetimlerine çıkıldı. İndirimleri yansıtmayan market ve bakkalların gözünün yaşına bakılmadı.

Her yıl tohum fiyatlarından gübresine, enerji maliyetlerine kadar incelenir, domatesin, hıyarın maliyeti çıkarılır. Tarladaki domates fiyatı ile marketteki fiyatlar karşılaştırılır. Aracıların, marketçilerin kârları hesaplanır.

Ama iş fıstık ve baklava fiyatlarına gelince, nedense herkes birden suspus olur.

**

Bir yıl içerisinde baklavaya kaçıncı zam yapıldı, sayamadık. En son, fıstığa yapılan zam bahane edilerek yüzde 20 daha arttırıldı fiyatlar.

Kimseye sormadılar. İzin verilmesini beklemediler. Oda olarak karar aldılar ve hep birlikte yükselttiler fiyatları.

Var yılı olan antepfıstığında, 3 ay sonra hasat yapılacakken “Fıstığa, baklavaya bu zam nereden çıktı” diye soran olmadı.

Domatesin, hıyarın maliyetini hesaplayanlar, fıstığa gelince suspus olur nedense.

Meyve ve sebzeler, hızlı bozulurlar, fireleri çok olur.

Ama fıstık öyle mi? Uygun koşullarda yıllarca saklanabilecek bir gıda ürünüdür. Peki, geçen yıl, hatta ondan önceki yıl Ağustos ayında alınıp, depolara konulan fıstığa ne olur da Mayıs ayında yüzde 100 zam gelir?

Bu soru kimsenin aklına gelmez mi? Yoksa sormak işine mi gelmez, bilemiyorum.

**

Yıllardır, faizli borç vermenin örtülü aracıdır antepfıstığı. Paraya ihtiyacı olana verdiği borcu, fıstığa endeksler tefeci. Bugün bir ton fıstık bedelini verir, üç ay sonra o günkü fiyattan bir ton fıstık bedelini tahsil eder. Çünkü fıstık fiyatı her zaman üzerine koyar; Fıstığın kanunudur bu.

Soranlara da faiz almadığını söyler. Fıstık vermiştir, fıstık almıştır.

Yıllardır süregelir bu düzen. Ama herkes, fıstığın faiz aracı yapıldığı, rant aracı haline getirildiği bu sistemi, izlemekle yetinir.

**

Antepfıstığı, şehirdeki en büyük rant araçlarından birisidir. Tasarruflar fıstığa yatırılarak katlanır. Herkes bilir, ama kimse dile getirmez bu gerçeği.

Sadece baklava fiyatlarına gelen zamla aklımıza gelir fıstığın fiyatı. 3 kilo baklavadaki 400 gram fıstığın fiyatı ile hesaplarız, baklavacının ne kadar kazandığını.

Baklavacıların kar marjlarının ne olduğu, şehrin sosyal, kültürel yaşamına ne katkı sağladıkları, ayrı bir yazı konusu.

Ancak yatırım yapan, istihdam sağlayan, antepfıstığını işleyerek şehirle bütünleşmiş bir değer üreten baklavacı değil, ilk sorgulanması gereken.

Öncelikle Antepfıstığını çiftçinin elinden üç kuruşa alıp, stokladığı depolarda değerlenmesini bekleyen, her geçen gün kazancına kazanç katan stokçulara, bakmak gerekmiyor mu?

Hiçbir değer yaratmadan, sadece depoculuk hizmeti ile bir üründen böyle bir kazanç elde eden başka bir sektör var mıdır? Ben bilmiyorum açıkçası.

Bu şehrin ileri gelenleri, adını bu şehirden alan, bu şehrin değeri, antepfıstığının ranta kurban edilmesinin artık önüne geçmelidir.

Ondan sonra sıra, baklavacılara da gelir elbet…

İşte o zaman oturur konuşuruz;

Fıstık mı baklavayı pahalı yapan,  

Yoksa baklava mı, fıstık fiyatlarını uçuran...?